top of page

Kadim Bir Mantra'nın Bize Belirsizlik ve Değişimle İlgili Öğrettikleri

'Man' düşünmek & zihin, 'tra' özgürleşmek demek. 'Mantra' bir anlamda seni 'senden' özgürleştiren demek, senin bilinçaltı kalıplarından, takılmalarından, öğrenilmiş çaresizliklerinden, sağlıksız 'ben' algılarından ve reaksiyonlarından kurtulmana yardımcı olan da diyebiliriz... 'Mantra'nın ne olduğuna çok girmeyeceğim ama daha önce duymayanlar için kısacık bir bilgi vermiş olalım; söylenildiğinde - tekrarlandığında psişede farkındalığa doğru açılımlar yaratan kadim söz & ses öbekleri, cümleler... Ustaların derin meditatif hallerde keşfettiği anahtarlar... Sadece Hint dünyasına ait değil, hemen her tinsel disiplinde var. Şimdi konumuza dönelim. :)



'Sa Ta Na Ma' kadim bilgelikten gelen bir mantra, bir ilksel ses & titreşim, varlığı anlamak için bir anahtar... Bizi 'alıştığımız' & 'normal' & 'olağan' & 'belirli' & 'krizsiz' yaşamlarımızın 'trans'ından uyandırmaya programlı bir psişik yazılım, öyle de okuyabilirsiniz... 'Sa' sonsuzluk, 'Ta' yaşam, 'Na' ölüm ve 'Ma' yeniden doğum demek kısaca... Soyuttan somuta, sonsuzdan sonluya, noktadan cisme, nedenden sonuca, anlamdan eyleme, tinden bedene, tümelden tekile, ilkbahardan kışa ve tekrar geriye, sonsuz akışın durmadan değişen resmi... Bilgeler, yogiler, gerçeği arayanlar binlerce yıldır bu mantrayı söylemeye ('chanting') devam ediyorlar, farklı dillerde de olsa; arınmak için, özgürleşmek için, ilerlemek için, gerçekle bir olmak için... Buraya kadar ki kısım keşfin konusu, fazla söze hacet yok ...


Benim üzerinde durmak istediğim, derin düşününce öyle bir anahtar ki bu, yaşam, belirsizlikle baş edebilme kapasitemiz ve organizasyonel değişim yönetimine dair de çok şey öğretiyor bize. Şöyle alın; 'Sa' ilham & vizyon, 'Ta' aksiyon & öğrenme, 'Na' kriz ve mevcut bilgiyi terk (terk-i dava da diyebiliriz), ve 'Ma' ise yeniden öğrenme ve ilham... Malum her iş her değişim onu hayal etmekle veya bir vizyonla başlıyor (Sa), peşinden amaçlar, hedefler ve aksiyonlar (Ta) geliyor. İş yaşamı bugüne kadar buraya kadar ki kısmı bir şekilde halletti. Yani 'Sa' ve 'Ta' tamam. (Örn. 'dengeli kurum karnesi' / "balanced scorecard" yaklaşımı ve 'stratejiden uygulamaya' varan yaklaşımlar başka nedir ki?) Bundan sonrası ise 21. yüzyıl organizasyonlarının öğrenmeye yeni yeni başladığı kısım; belirsizlik veya krizde öğrenilenleri & tutunulan geçmiş bilgileri bırakabilme esnekliği (Na) ve doğaçlama kapasitesi ile öz-örgütlenmeye dayalı yeni bir grup bilinci (Ma)... 'Öğrenmeyi öğrenme' nosyonunun unutma ('de-learning') ve yeniden öğrenmeye ('re-learning') vurgu yapması boşuna değil... Nöroplastisite konusunun eğitimcilerin gündemine oturması da... Gelecek bilimci  Alvin Toffler'ın "21. yüzyılın cahilleri okuma yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyen, öğrendiği yanlışlardan vazgeçmeyen ve yeniden öğrenmeyenler olacak" demesi de...


Yani özetle, durmadan plan yapan, kontrol eden 'eril' tarafımızın, kendini 'yıkabilen', sadece akla değil deneyimin, akışın kendisine teslim olabilen, alıcı ve toprak gibi yeni ilhamları (tohumları) besleyip büyütebilen 'dişil' tarafımızla dengeye gelmesi gerekiyor. Diğer bir bakış açısıyla 'hız'ın, 'yavaş'lıkla dengelenmesi, 'dolu'nun 'boşluk'la dengelenmesi gerekiyor... Bunu ben söylemiyorum, sistem söylüyor.


Değişim Yöneticisi'ne Notlar


Yaşadığımız virüs salgını o nedenle bizim için hem bir kriz, hem de bir fırsat, 'Sa Ta Na Ma'nın ilk iki hecesini yaşamaya alışmış ancak ikinci yarısını unutmuş insanlık için, hepimiz için... Yani Eric Fromm'un demesiye 'sahip olmayı arayan' ama 'olmayı' unutmuş olan bizler için... Biz yine değişim yönetimi perspektifinden devam edelim, yapabildiğimiz ölçüde şuna odaklanalım; "Bu kriz bize ne öğretiyor? Bu süreç bittiğinde, hem kişisel olarak, hem de organizasyonel olarak tepki mi koyacağız olanlara, yoksa iyi ki yaşadık ve bunları öğrendik mi diyeceğiz?" Olayı, kendimizi, bakış açımızı 'temize çekmek'  ve 'öz' olanı hatırlamak için bir fırsat olarak görelim. Milan Kundera'da zamanında yazmış bunu, bakın ne diyor; "yavaşlık kıssasında çıkan hisse şu; yavaşlık ile hatırlama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey hatırlamak isteyen yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, elinde olmadan yürüyüşünü hızlandıracaktır." 'Kendinden kaçan' insanlık için ne ironik bir evde kalış hikayesi... (Bu konuya daha önceki bir yazıda değinmiştim o yüzden kısa kesiyorum).


"En iyiler bilir ki, her krizde iki faz vardır; ilki krizi yönetmeye çalıştığın, ikincisi de krizden öğrenmeye başladığın. Başarmak için ikisine de ihtiyaç var." Marc MacCormack  

Dolayısıyla, öğrenmeye ve değişime karşı insan doğasını anlamaya dair açık ve sonsuz bir deney sahası içindeyiz sanki... (Böyle adlandırmak istemezdim ama şu an 'mühendis' tarafım konuşuyor). Geçenlerde bir müşterim tam bu noktaya dokunan bir soru sordu, şöyle dedi; "bu ara liderlik ekibi olarak o kadar çok şey deneyimliyor ve öğreniyoruz ki, bunları nasıl birbirimizle paylaşabiliriz, nasıl kayıt altına alırız, nasıl herkes için kalıcı bir kazanım veya öğrenme alanı haline getiririz?" Ne anlamlı bir niyet diye geçirdim içimden, yukarıda anlatmaya çalıştığım şeyin bir yansıması olarak değerlendirdim. Aynı zamanda 'Corona günlerinde liderlik ve değişim yönetimi' konulu bir alana açtı bizi bu soru. Bu konuyla ilgili ayrı bir yazı hazırlayacağım o nedenle bunu da şimdilik bir kenara koyalım ve başa dönerek biz de döngüyü kapatalım.


Yani?


'Sa Ta Na Ma' mantrası, biraz klişe olacak ama 'değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu' hatırlatıyor bize. Ve hem kişisel serüvenlerimiz de, hem de kolektif olarak 'ölüm'ün de, 'yeniden doğumun da' mümkün ve bir parçamız olduğunu hatırlatıyor. Anadolu'nun diliyle her 'ceza'nın bir affediş, her 'gazab'ın bir armağan olarak da okunabileceğini... Şüphesiz ölüm derken burada artık bize hizmet etmeyen iş yaklaşımlarını, bilgileri, tutunduğumuz kimlikleri, düşünceleri, duyguları ve 'ben' algılarını vb. kastediyorum. Sırf 'ölmeden önce ölmenin' erdemini her seferinde kendime de hatırlatmak için... Ve eklemeliyim, 'Sa Ta Na Ma' heceleri bir araya geldiğinde 'Sat Nam' diye ayrı bir mantrayı doğuruyor, ve bu kadim bilgelikte 'Tanrı'nın adlarından biri!


"Tohum olarak ölmeyi bilmeyen ağaç olarak nasıl doğabilir." Mooji

Emrah Akbalaban

201 görüntüleme0 yorum

コメント


bottom of page