top of page

Enneagram ile Dönüşüm

Günümüzde Enneagram’ı kullanırken danışanlardan sıkça duyduğum sorulardan biri “Enneagram’ı kullanarak nasıl dönüşürüz?” oluyor. Bu soruya ışık tutmak için bir şeyler karaladım.

Enneagram köklerini Hermetik bilgelikten, numerolojiden ve tasavvuftan alan kadim bir araç. Yani kişilik analizi modeli olarak 9 mizaç yaklaşımı, Enneagram’ın modern ve 20. yy’da ortaya konulmuş bir yüzü diyebiliriz. İnsan mizacını tanıdıkça bi çok soruya yanıt buluyor doğrusu. Yine de “bu bilgi beni nasıl dönüştür”, “tipimi öğrendim şimdi ne yapacağım” gibi sorular doğuyor, doğabilir. Yani konumuz; Enneagram ile dönüşüm… Maneviyat yönü işin… Son zamanda ilgi bu yönde, satılan kitaplar da bunu doğruluyor. Birkaç tanesini anmış olayım;

  • Don Riso & Russ Hudson – Enneagram Bilgeliği

  • Sandra Maitri – Enneagram’ın Spiritüel Boyutu

  • A.H. Almaas – Kutsal İdealar Enneagramı

  • Suzan Stabile - The Journey Toward Wholeness: Enneagram Wisdom for Stress, Balance, and Transformation

  • Ian Morgan & Suzan Stabile - The Road Back to You: An Enneagram Journey to Self-Discovery

  • Kathleen Hurley & Theodore Dobson - My Best Self: Using the Enneagram to Free the Soul

  • David N. Daniels – Virginia Price - Enneagram; Kendini Bilme Sanatı

Enneagram’a dair bana daha bütüncül gelen tanımlardan 2’si şöyle;


“Enneagram'ın gerçek amacı sizin gölge yönünüzü ortaya çıkarmak ve onu lütfun dönüştürücü ışığına nasıl açacağınız konusunda ruhsal tavsiye sunmak…” Ian & Suzanne

"Enneagram'ı bizi tüm özdeşleşmelerimizden kurtarmanın ve Varolma armağanına & tam olarak İnsan olmaya doğru özgürleştirmenin bir yoludur…” Russ Hudson & Richard Rohr

Bence de Enneagram “ben” ve “ben-ötesi” yani “psikolojik” ve “spiritüel” bağlantısını kuran, “kendini tanıma”nın yanı sıra “kendini aşma” konusunda da kişiyi cesaretlendiren, her insanın bir gölge benliğinin, bir de esas benliğinin olduğunu çok iyi hatırlatan tam bir tevhid & birlik aracı…


Enneagram ile içsel yolculuk, ego ve kişiliğin çarpıtma ve 'oyunları' olmadan gerçek benliğimizin dürüst, otantik bir ifadesine geri dönüş yolumuzu bulmakla ilgilidir.


Bunun ortaya çıkarılması yıllar alabilir. Büyüdükçe çoğumuz dünyayla başa çıkmanın ve kendimizi acıdan korumanın bir yolu olarak gerçek benliğimizden kopmaya başlarız; dünyanın beklentilerini karşılamak için maskeler takarız ve bu maskelere kişiliğimiz adını veririz. Sonuç olarak, yetişkinler olarak, derinden neye değer verdiğimizi veya amacımızın ne olduğunu bilmez, bunun yanı sıra kendimizi gerçekten tanımakta ve anlamakta zorluk çekeriz.

Şimdi biraz bakalım, Enneagram nasıl bu anlayış konusunda bize yardım edebilir.


Manevi Dönüşüm Derken Ne Demek İstiyoruz?


Manevi dönüşümün amacı basitçe kişinin mutluluğu; ve dışsal koşullardan bağımsız olarak bu mutluluğu sürdürecek bir içsel bilgeliğe sahip olması… Aşk’da diyebiliriz buna keza bir tek gerçek aşık Sevgilinin nazına ve türlü sınamalarına katlanır.


Evet, sadece bu, mutluluk. Ancak biraz düşündüğünüzde mutluluğun basit bir haz arayışından ötede içsel bir doyum, bir huzur hali olduğunu bilirsin. Aslında sizi mutlu etmesi için yaptığınız şeylerin tümünün gelip geçici bir doğası olduğunu, hatta bir çoğunun bağımlılık yaratıp günün sonunda sizi daha da yorduğunu, mutluluğun “mutluluk nesneleri” ile bir ilişkisi olmadığını görene kadar yolculuğunuz düşe kalka devam eder.


İstersen bu nesnesiz nedensiz mutluluğa aydınlanma da diyebilirsin. Acıyı ve zorlukları “yenme” ve onlardan kurtulma meselesi olarak “kurtuluşçu” - eskatolojik bir aydınlanma imgesi değil, fakat onlarla kavga etmeme meselesi olarak aydınlanma…


Mutluluk, dünyanın türlü sıkıntıları içinden bir anlama bağlanarak ve zerafetle geçebilme gücümü, anlayışımızla ve tutkumuzla ilgili yani… Çünkü sadece bir anlam olduğunda acıya katlanmak mümkün…


Kendini gerçekleştirme insanın nihai varış noktası değildir. O insanın birincil niyeti dahi değildir. Eğer kendini gerçekleştirme kendinde bir amaç haline getirilirse insani varoluşun aşkınlık özelliği ile çelişir. Tıpkı mutluluk gibi kendini gerçekleştirme de bir sonuçtur; anlamı gerçekleştirmenin sonucu. İnsan dünyada bir anlamı gerçekleştirdiği ölçüde kendisini de gerçekleştirir. Bir anlamı gerçekleştirmek yerine kendini gerçekleştirmeye girişirse kendini gerçekleştirme anında haklılığını yitirir.” Victor Frankl

Öyleyse nedir o anlam?


İnsanın anlamı nedir?


Kendini Bil


Ancak kendini bildiğinde, kendini varlığın bütünlüğü & birliği içinde “ayrı” bir benlik olarak değil, O’ndan ve O olarak görüyorsun. Belki de Varlığın en yüce amacı bu, Kendine “seninle” tanık olmak. Bilincin kendi üzerine katlanması gibi bir şey bu, veya bir döngünün tamamlanıp kemaline ermesi… Hal böyleyse kendini bilmeden daha yüce bir anlam düşünülebilir mi…


Bu bilme öyle bir şey ki, içinde hem bil’meyi, hem bul’mayı, hem de ol’mayı içeriyor. Yani sadece entelektüel bir ‘hepimiz enerjiyiz’ anlayışı değil, o enerjinin ‘sen’den taşması olarak tutkuyla yaşamak, eylemek… Potansiyelini açığa çıkarmak yani… İş’ini yapmak… Bu anlamda belki de düşünebileceğimiz en ‘spiritüel’ eylem, bir şeyi çok severek, aşk ile yapmaktan ibarettir. Öz niteliklerini fark edip onları doğurmak, kendin olmayı başarmak, özünü sözüne yansıtmaktır. Kendini ‘Tanrı’nın seni görmek istediği şekilde görmektir.


Kendini doğurmak…


“En derin korkumuz yetersiz olmamız değil. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize soruyoruz, "Ben kimim ki parlak, yetenekli ve böylesine muhteşem olayım? Nasıl olmazsın? Sen Tanrı'nın çocuğusun. Küçük oynaman dünyaya hizmet etmez.. Hepimiz çocuklar gibi parlamak için yaratıldık. İçimizdeki Tanrı'nın görkemini tezahür ettirmek için doğduk. Bu sadece bazılarımızda değil, herkesin içinde. Ve kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde, bilinçsizce diğer insanlara da aynı şeyi yapma izni veririz. Kendi korkumuzdan kurtulduğumuzda, varlığımız otomatik olarak başkalarını da özgürleştirir.” Marianne Williamson

Enneagram ile Kendini Bilme, Bulma ve Olma


Enneagram’ı ilk olarak kendini bilme düzeyinde kullanırız. Kişilik boyutundayızdır. Kişi kendini adım adım daha yakından tanır; neden böyle hissediyorum, düşünüyorum ve davranıyorum türünden sorulara yanıtlar verir. Derine dalarız; benliğin savunma mekanizmaları daha iyi anlaşılır, içsel korkularımızı daha net görmeye başlarız. Yerleşik inanç kalıplarımızı tanırız. Çocuklukta yaşadığımız şeylerin şimdilerimizi nasıl etkilediğini okuruz.


Bu düzeyde bir okuma tek başına bile oldukça şifalıdır. Kişi kendini gibi düşünüp hisseden birileri olduğunu, bu koca evrende yalnız olmadığını görünce genelde iyi hisseder. Mizaç yaklaşımı yaşamımızdaki dağınık olaylara bir perspektif ve neredeyse bir neden sonuç ilişkisi kazandırması kalbimizi tatmin eder, anlam verme çabamızı & entellektüel dağılmışlıklarımızı toparlayabilir, bizi rahatlatabilir.


Ancak bu nokta bize aradığımız o “kendini bilme” halini yine de tam vermeyebilir. Kabuklarımızı tanımışızdır, altındaki meyveden de haberdar olmuşuzdur ama henüz meyvenin tadına bakmamışızdır.


Bu noktada Enneagram bilgeliğini dönüşüm için hayatımızda tatbik etmeye başlarız. “Tipini anladım, bundan sonra ne yapacağım” veya “bu bilgi beni nasıl dönüştürecek” sorusunun kısa cevabı; nefsinin isteklerini ‘gözlemleme’ ve ‘nefsin tersini yapma’ pratikleri ile kendimizden “geçmek”tir. Birazcık “sarsılmayı” istemek veya buna izin vermektir.


Özdeşleştiğimiz tüm hallerin, kimliklerin ipliğini pazara çıkarmaktır. Duygusal ve bedensel pratikler de bu noktada devreye girer; zincirlerimizi fark etmek için hareket etmemiz gerekir. Biraz cesur olup, kendimizi “çalışma”nın içine atmamız gerekir. Herkesin çalışması farklı olabilir, ancak ortak payda ateşi hissetmektir. Sahte kimlikleri yakan, esas Öz’e dokunamayan hayırlı bir ateş… Örnekse benim için Kundalini Yoga bu anlamda çok faydalı oldu ve kendi Enneagram tarzımı daha iyi anlamamı sağladı, sağlıyor. Bir başka dönüştürücü ateş de evlilikti. Daha da önce de yoğun iş ortamıydı beni zorlayan ve kendimi tanımamı & aşmamı destekleyen… O halde Enneagram’ı kullanmak, hayatın tümünü bir laboratuar gibi görmeyi içeriyor. Gurdjieff ve ekolünün bahsettiği 4. yol bu demek...


Enneagram bilgeliğinden tabiri caizse “yatttığımız yerden” yararlanamayız; konfor alanımızın içinde “iyiyizdir”, hatta “aydınlanmış gibi”yizdir ve kendimizde her mizacın en güzel özelliklerini bulabiliriz… Ancak strese girdiğimizde neye dönüşüyoruz ve ne kadar çabuk strese giriyoruz, buna bakarız. Ne kadar çabuk yargılama, şikayet, kibir, utanç, kendini izole etme, bilmişlik, endişe, kaçınganlık, meydan okuyucu öfke veya kendini uyuşturma haline giriyoruz, ne kadar süre burada kalıyoruz…


Yani ilk adım -bilme adımı- içimizdeki canavarı bize tanıtırken, ikinci adım -bulma adımı- onunla yüzleşmek için kapıları açmayı gerektiriyor… Kapılar açıkken canavar-lar-la karşılaştığımızda ise yapabileceğimiz tek şey var; gözlemlemek. Bu, olayları zihinsel olarak analiz etmek değil; daha çok onları “yakalamak”tan ibaret… “Ben böyleyim” demeden, sınırlı benliğin oyunlarını seyre dalmak... Etki ile tepki arasında bir boşluk bırakmak ve bilinçli eylemimizi seçmek. Bu bilinçli eylemin yarattığı duygusal sonuçlara da açık olmak, irade ile yeniye evet demek…


Yakından bakarsak biliriz ki tüm canavarlarımız aslında özünde masumdur… Bu süreçte, affetme, şefkat, şükür ve teslimiyet gibi pratikleri üzerine çalışırız…


Yeterince öz gözlem ve nefsi kontrol etme pratiği yaptıysak sonra hatırlama adımı gelir, öz-hatırlama… Olma… Geleneksel Enneagram’ın erdemler ve kutsal fikirler dediği boyutlar üzerine derinlemesine düşünme… Kendini Tanrı’nın bir uzantısı, özünü O’nun özü, kabuğunu O’nun kabuğu olarak görene kadar devam eden bir tefekkür, kaynaşma ve birbirinin içinde erime süreci… Mizaç dediğimiz sadece bir kişilik teorisi değil, aynı zamanda ideaların bir yansıması… Bölünemez ve hakkıyla kavranamaz birliğin kendisini açımladığı 9 ana algılayışın bilgisi ile Evren – İnsan & Allah – ben ikiliğine son vermek…


“Hayatınızda ruhun varlığını, gücünü ve ışığını tanımanızı dilerim. Asla yalnız olmadığınızı, kökü sonsuz ve öncesiz - sonrasız olan’a bağlı olan ruhun sizi evrenin ritmine yakından bağladığını fark etmenizi dilerim. Kişiliğinize ve farklılığınıza saygınız olsun. Eşsiz olduğunuzu, burada özel bir kaderiniz olduğunu, yaşamınızın görünen cephesinin arkasında güzel ve sonsuz bir şeyin her an sizinle olduğunu, her an sizinle gerçekleşmekte olduğunu fark edin. Kendinizi, Tanrı'nın sizi her an gördüğü aynı zevk, onur ve sevgiyle görmeyi öğrenmenizi dilerim.” The Road Back to You - Ian Morgan Cron and Suzanne Stabile

Emrah Akbalaban

115 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ey İnsan!*

bottom of page