top of page

Basit Zordur



Öğrenmeyi öğrenmeden bahsetmiştik. Öğrenme öyle büyük bir konu ki, ne de olsa yaşamboyu sürmesini umuyoruz. Üzerine yazı yazması en fazla, bir ülkeyi 3-5 günlük turistik gezi ile tanımak kadar aşina edebilir konuya bizi. Öğrenmenin yerlisi olmak lazım. Her an her durumda. Mesela şu anda Conscious Business okuyorsunuz. Düşünelim bir, Conscious ne demek? Latince'den geliyor, com+scire+us (to know together) yani birlikte bilmek anlamında... “Birlikte bilmek”, muazzam bir tabir. Aslında öğrenmenin doğasını en öz şekliyle anlatıyor. Birlikte bilmek, ama ne ile birlikte? Öncelikle bağlam diyebiliriz. İnsanlar bir bağlam içerisinde öğrenmeye çok daha fazla yatkın. Son yıllarda hikaye ve masal anlatıcılığının iş dünyasında bu kadar popüler olmasına şaşırmamalı. Bilişsel psikoloji dersinin ilk günlerinde anlatılan bir olgudur, insan beyninin gruplama ve anlamlandırma ile hafızayı çok daha etkili bir şekilde kullanabildiği, dolayısıyla da öğrenebildiği. Bağlam içerisinde öğrenmenin yanında, birlikte öğrenmenin çağrıştırdığı diğer faktör aslında başkalarıyla birlikte, yani sosyal öğrenme dediğimiz konu. Sosyal varlıklarız..


Birlikte öğrenmeyi gözlemleyebileceğiniz en net örnek, birine ya da birilerine bir şey öğretmektir. “Öğrenci en iyi öğretmendir.” lafı boşuna söylenmemiş, Çünkü “öğretme” pratiği, konuyu iyi bilmenin yanında, onu basitleştirebilme, dinleyicinin göz hizasına inebilme, ve onu bilgi ve eylemce daha üst bir noktaya taşıyabilme meziyetlerini edindirir size.


Einstein “bir şeyi basitçe anlatamıyorsan, anlamamışsındır.” derken bir şeyi öğrenmenin ölçütünün bir şeyi en öz haliyle aktarabilmek olduğunu ne güzel vurguluyor. Şirket içi eğitimlerin kalıcı olmasını sağlayan tek unsur, çalışanların öğrendiklerini deneyimleyebilecekleri ortamların yaratılmasıdır. Gayet basit. Bir o kadar da zor.


Bir şeyi deneyimlerken, sadece bir sayı öbeğini hafızada tutmaya çalışmaktan çok daha duygu içeren, yani kalp içeren hissiyatlar yaşadığımızdan, öğrenme çok daha içten ve kalıcı oluyor. İngilizce'deki “to know by heart” (kalpten bilme) ifadesi bir şeyi gerçekten bilmek anlamında kalbin ne kadar önemli yer tuttuğunun dil bilimsel bir kanıtını sunuyor adeta.


“Kalbe girmeyen, akılda da kalamaz.”

En iyi öğretmenler kitaplarından değil kalplerinden öğretenlerdir denir. Eğitimde en trend başlıklardan biri olan SEL (Social Emotional Learning) yani Sosyal Duygusal Öğrenme ile, eğitimdeki mevcut mekanize soğukluğa, kalpten taze kan getirmek için uğraşıyor uzmanlar.

Öğretme eyleminin, öğretenin kendisine ve öğrenene etki edişi biraz farklı. Siz bir şeyi gerçekten özümseyip, onu başkalarına da aktarabilecek kişi haline geldiğinizde, bunun faydasını yine en çok siz görüyorsunuz. Öğrencilerin gördüğü, en temelde sizin anlattığınızla kurduğunuz bağ. Öğreten öğrettiği ile bütünleştiğinde, yani kalpten anlatmak dediğimiz durum, öğrettiği şey haline geldiğinde, öğrencisine ilham veriyor, onu motive ediyor. Sahnede olanın enstrümanıyla kurduğu bağın sizi de içine çekmesi, ortaya çıkan müziğin sizi alıp götürmesi gibi.


“İnsanlara birşey öğretemezsiniz, yapabileceğiniz tek şey içlerindeki öğrenme isteğini keşfetmelerine yardım etmektir.” Galileo

Yani öğrenmeyi öğrenmek yerine, öğretmeyi öğrenmek diye bir başlık da pekala atılabilir. Ama benim asıl değinmek istediğim, Einstein'in sözünü ettiği “basitlik" meselesi. Marie Kondo metodu evlerimizi dolaplarımızı düzenlemiş olabilir, ama başkasının zihniyle düşünmek ne kadar mümkün değilse, aklınızın içi karmakarışıkken dolaplarınızın içini toplu tutmak ne kadar kalıcı bir çaba olabilir?


“Mantralarımdan biri şu olmuştur, odaklanma ve basitlik.” Steve Jobs

Rakamların dünyasında olduğunuzu farz edin. 0'dan başlıyorsunuz, 10'a ulaşmanız gerekiyor. Sırayla tüm rakamları geçtikten sonra, 10'a geliyorsunuz. Elinizde 1 ve 0 dan başka birşey olmadığını görünce moraliniz bozulur muydu? Basitliğe ulaşabilmek de buna benziyor.


Bir doktorun gözünden bakalım, nasıl gözüküyor:


Kural yine son derce yalın; “En içte olan, en basittir”. Şimdi bu kayıp kuralı birlikte sınamaya çalışalım. Önce materyale uygulamasıyla başlayalım. Madde son derece karmaşık moleküller biçiminde ortaya çıkar, ancak temeline indiğinizde basitlik esastır. Bizim yapı taşlarımızdan tutun da, en çeşitli görünen oluşumların bile içine inerseniz, yapı aslında son derece basittir. Periyodik sistemi oluşturan elementler ve daha altına vardığınızda ise, birbirine benzer atomlar ve atom altı yapılarla karşılaşırsınız. Maddeleşmeyi sağlayan kuvvetler bile dört ana kuvvetin değişik tezahürlerinden ibarettir. Son model telefonların temelini yine aynı silikon çipler oluşturur, bileşik ve her şeyi becerebilen programların temeline indiğinizde bile, 1/0 sisteminde öteye geçemezsiniz. Hücrenin beyni olarak ifade edilen (ve asla katılmadığım) DNA’yı dikkate aldığınızda da saptama değişmez, canlıları oluşturduğunu var saydığımız kod sadece dört bazın değişik kombinasyonlarından ibarettir. Dünyadaki bunca çeşitliliğin temelini oluşturan yapı sadece dört harfi olan bir alfabedir.” Dr. Yavuz Dizdar


Peki düşünüşümüzü nasıl daha “basit” hale getireceğiz?


Yürüyüşe çıktığınızı farz edin. Karşınıza oldukça dik gözüken bir tepe çıkıyor. Zihin yüksekliği irdeledikçe yükseklik daha da fazla “mesele” haline gelmeye başlıyor. Sanki enerjinizi tepeye tırmanmak yerine tepenin yüksek oluşu ya da tırmanmakla ilgili kaygılarınızın detaylarını düşünmeye harcıyorsunuz. Bir an farkındalığınız gelişiyor, ve düşünmeyi bırakıp tepeyi çevreleyen patikayı yürümeye koyuluyorsunuz. Yürüdükçe yükseliyorsunuz, yürüdükçe sanki tepe de size yaklaşıyor. Belki mola veriyorsunuz, belki yürümeye devam ediyorsunuz, neticede zirveye ulaşıyorsunuz. Manzara harika, ve bir süre önce size “nasıl yaparım”ı sorgulatan kaygınız ter olmuş buharlaşmakta.


  • Düşünmeyi abartmayın. Düşüncelere saplanmak en sinsi kendilik sabotajlarından biridir. Düşünce desenlerinizi farkına varın ya da bir süre başka bir şey düşünün. Zinciri kırın.

  • Alternatif bakış açılarını değerlendirin. Belki de patikanın başlangıcı biraz daha öte taraftadır. “Hedeflerin ulaşılmaz oluşu aşikar olduğunda, hedefleri değil aksiyon planlarınızı gözden geçirin.” Konfüçyüs

  • Başlayın. Enerjiyi düşünme merkezinden aksiyon alma merkezine kanalize ediyor gibi düşünün. Kervan bazen sahiden de yolda düzülüyor. Nasıl tırmanacağım diye sonu gelmez bir şekilde sormaktansa, tırmanmaya başlamak daha fazla yol aldırır inanın.


Ahu Vartanyan

Psikolog

 

Kaynakça & İleri Okumalar

152 görüntüleme0 yorum

Comentarios


bottom of page