top of page

Bastırılmış Öfke ve İş Hayatındaki Yansımaları Üzerine

Nereden çıktı bu yazı?


Bundan yıllar önce yönetim danışmanlığı mesleğini seçerken kendimce belirlediğim araştırma sahalarında biri de «çocukluk deneyimlerimizin ve özellikle de anne babayla kurduğumuz ilişkinin, bugün iş hayatındaki yaklaşımlarımızı nasıl etkilediği» ile ilgiliydi… Bu bağlamda özellikle bastırılmış öfke duygusuna odaklanmak istedim bu yazıda. Çünkü çoğumuzun sindiremediği bir şeyler var hala geçmişten gelen. Öfkeliyiz yahut kızgın, gergin, tepkili… Peki neye? Ne için?


  • Öfke nedir?

  • Neden öfkeyi bastırırız?

  • Toksik ebeveynle ile öfke duygusu arasındaki bağlantı nedir?

  • Zor deneyimleri sindirmek ne demektir?

  • Öfkeyi nasıl tanır ve bu enerjiyi hayatımızda olumlu şeylere kanalize edebiliriz?


Bu sorularda gezindiğimiz yazıyı keyifle okumanızı umarım.


Öfkeyi Tanımak


«Dünyada, bastırılmış öfke kadar insanı tüketen bir şey yoktur.» Craig Buck, Zor Bir Ailede Büyümek

Bizler çocukken içinde bulunduğumuz aile ikliminin ve ebeveynlerimizin bize ektiği zihinsel & duygusal tohumlarla büyüyoruz. Kimi aileler çocuklarına sevgi, saygı, bağımsızlık tohumları ekerken, ne yazık ki bir çok ailede tohumların arasında korku, yaptırım ve suçluluk duyguları da karışır. Bu tohumlar bizimle beraber büyür ve yetişkinlik hayatımızda duygularımızı, davranışlarımızı, dolayısıyla başkalarıyla kurduğumuz ilişkileri etkiler. Örnekse, çocukken anne veya babasından bir şekilde korkan, anne veya babaya karşı öfkesini ifade etmekten çekinen, onlarla fikir ayrılığında olmaktan dolayı endişelenen çocuklar bir şekilde kendi duygularına güvenmemeyi öğrenirler önce. Sonra da onları ifade etme konusunda beceriksizleşirler. (Yazının sonunda zor aile veya toksik ebeveynin üzerimizdeki etkisini ve bugünümüze yansımasını algılayabilmek için oluşturulmuş bir test ve bir de kitap tavsiyesi var).


«Çocuklarınızdan özür dilediğiniz zaman, onlara kendi duygu ve algılarına güvenmeyi öğretiyorsunuz.» Craig Buck

Nasıl yönetmemiz gerektiğini bilmediğimiz duyguların başında da öfke gelir.


  • Bazılarımız, özellikle mükemmelliyetçi yapıda olanlar onu direkt ifade etmek yerine, başka bir duyguyla yer değiştirerek sunarlar. Öfke iritasyona, kızgınlığa, diş sıkmaya dönüşür.

  • Bazılarımız, duygularını bastırmayı (bilinçsiz) alışkanlık haline getirmiştir ve artık duygular saklanacak bir yer bulamadıklarında ortaya öfke patlaması olarak açığa çıkabilirler. Kendilerini ihmal edip, başkalarının duygularını merkeze koyan kişiler öfkelendiklerinde suçlama krizine girebilir, kendilerini kurban yerine koyma eğiliminde olabilirler.

  • Bazılarımız, özellikle rekabetçi, başarı odaklı ve duyguların iş yaşamında engel olduğu düşünenler, öfkeyi bastırarak özgün, samimi duygusal ifadeyi de kısıtlarlar. Bu durum, ilişkilerde derinlik eksikliğine neden olacak bir duygusal uzaklaşma hali yaratabilir. Öte yandan imaj kaygısı taşıyan, mükemmel ve başarılı bir görüntü sergilemek isteyen kişiler, bu algıyı korumak için gerçek hislerini gizlemeyi alışkanlık haline getirebilirler ki bu yapmacık bir tablo oluşturabilir.

  • Özellikle hassas & duygusal mizaçtaki için bastırılan öfke, içe kapanık, depresif, melankolik, izole bir hal yaratabilir. Kişi bu yapıdayken bazen de biriken duyguları ani ve şiddetli bir şekilde dışa vurabilecek bir kırılganlık kazanabilir. Daha sonra kişi verdiği tepkilerden dolayı kendini suçlama eğiliminde de olabilir ki bu durum bazen içinden çıkılmaz bir döngü yaratabilir.

  • Bazılarımız, öfke başta olmak üzere duygularını bastırdıklarında duygusal olarak soğuk, mesafeli, stresli, zihinsel olarak hiperaktif, içsel olarak tükenmiş hissedebilirler.

  • Bazılarımız, bastırılan öfkeyle beraber daha endişeli, kararsız, başkalarına karşı güvensiz, sorumluluk almaktan korkan ve neticede özgüvensiz bir hal yaşayabilirler.

  • Bazılarımız için öfkeyi bastırarak sürekli olumlu görünme baskısı altına girebilirler. Bu durum dikkat dağınıklığı, acı veren bir durumdan kaçış davranışları, sürekli olarak yeni deneyimler aramak, aşırı iş yapmak gibi kendini «unutma» hali, içsel huzursuzluk, tatminsizlik ve ilişkilerde yüzeysellik gibi sorunlara yol açabilir.

  • Bazılarımız içinse öfke bir tür kendini savunma mekanizması olarak ortaya çıkar. Bu tür kişiler hakları yeneceği korkusuyla doğrudan gösterilen öfkeyi ve agresif tavrı bir silah olarak kullanma eğiliminde olabilir. Bu neticede kendine aşırı güven, bağımsızlık hissi ve bununla beraber empati eksikliği ve işbirliğine kapalılık hali yaratabilir.


Öfke duygusuyla cebelleştiğimiz en temel sahalardan birisi iş dünyamızdır.


Öfkeyi Bir Şifaya & Yaratıcılığa Dönüştürmek


İş yaşamında da özellikle yakın çalışan & yüksek performans göstermesi beklenen takımlar için öfke enerjisini tanımak ve doğru kullanmayı bilmek çok önemlidir. Aksi taktirde toksik bir iş ortamı için uygun ortam yaratılmış olur. Öfke demek, bir satışçı için avı kapma enerjisi, bir sistem kurucu için eski sistemi yıkıp yenisini koyma cesareti, bir yaratıcı için ruhunun sesini dinleyip çığır açan bir fikri ortaya atma ilhamı, bir kaşif için uzaklara açılma heyecanı, bir stratejist için bugünü aşan derin içgörü, bir arabulucu için tarafgir olmayan fakat hakikat ateşiyle yüklü nötr bir duruş, bir yardımsever için çıkarsız bir özveri demektir. Ancak bastırılan öfke ise pasif agresif tepkiler, artan savunma ve alınganlıklar, işbirliğinin azalması ve bireyselliğin artması, arkadan konuşma, hatalar ve başarısızlıkar için başkalarının suçlanması veya fikirlerini beyan etmede çekingenlik & düşük enerji biçimde geri dönebilir.


Yapılan bir araştırma, öfkenin, bizi istenen hedeflere ulaşmaya iten aktif davranışları oluşturmak için hayati önem taşıyan, beynin sol ön korteksini önemli ölçüde aktive ettiği ortaya çıkarmış. 2014 tarihli bir çalışma da, olumlu duyguların aslında yaratıcı performansı kısıtlayabildiğini, olumsuz duyguların ise yaratıcı performansı artırabildiğini bulmuş. Yani öfke enerjisi yaşamın dinamosudur. Öfke yeniliği hızlandırabilir ve birçok parlak girişimci fikir öfkeden doğmuştur.  Ancak biz onu sağlıksız bir duygu olarak kodladığımız için ya bastırır ya püskürtürüz. Oysa ikisi arasında ve üzerinde başka bir seçenek mevcuttur; onu yaratıcılığa, sevgiye, güçlü merkezinde bir ifadeye, derin sezgiye ve adeta kendi yolunu aydınlatan bir fenere, bir keskinliğe dönüştürmek…


Nasıl? Özellikle oturup da duyguları bile konuşmaya vakit bulamadığımız iş yaşamında bu nasıl olacak?


Bir Sindirim Problemi Olarak Öfke


«Çocukken başımıza gelen olaylar bizim sorumluluğumuzda değil, ancak yetişkin hayatımızda yaşadığımız olayların çocukluk yaşantımızla bağlantısını fark edip şifalandırmak bizim sorumluluğumuz.» Craig Buck

Pratik tavsiyeler bölümüne sıçramadan önce bireysel olarak öfkeyle ilişkimizi biraz daha irdeleyelim.


Her şeyden önce öfke neden gelir, nereden gelir?


Fiziksel ve duygusal olarak tehlike algısı olduğunda, kontrol kaybı duygusu oluştuğunda, stres ve baskı arttığında, geçmiş travmalar gün yüzüne çıktığında, ihtiyaçlar karşılanmadığında ve en önemlisi belki de kişi haksızlığa uğradığını düşündüğünde öfke açığa çıkabiliyor. Dikkat edilirse hepsinin temelinde bir şey var; derin bir hayal kırıklığı ve "başka türlü olabilirdi" düşüncesi… Yani sağlıksız / tepki olarak yansıtılan öfke aslında bir tür «sindirim sistemi problemi» desek yeridir. Kadim yoga geleneğinde buna Agni Granti deniliyor. Bu vücudun içsel ateşinin (agni) blokajlarını temsil eden bir terim. "Agni" Sanskritçe'de "ateş" veya "enerji" anlamına gelirken, "Granthi" bir blokaj veya düğümü ifade ediyor. Agni Granti'nin çözülmesi veya açılması, ruhsal ve fiziksel olarak özgürleşmeyi temsil getiriyor.


Meali şu; sindirilemeyen şey hazımsızlık yapar. İz bırakan, zor, bizi hayal kırıklığına uğratan, öfke duyduğumuz deneyimlerimiz mesela… Sanki öylece dururlar midemizde & bağırsaklarımızda…


Öfke hissi uyandıran negatif bir deneyimi «sindirmek» ne demektir?


Onunla ve dolayısıyla onun aynasında kendinle güçlü bir biçimde yüzleşmek, yanacaksan yanmak ve o yangını derhal söndürmeye (yani tepki göstermeye, başkasını suçlamaya, kendini suçlamaya vs.) kalkmadan tepkisizce durabilmek önce, sabırla beklemek… Öte yandan o deneyimi seni, bugünü «belirleyen» değil, senin başına gelmiş ve geçmiş bir şey olarak görüp geldiği yere gönderme kapasitesine & dirayetine sahip olmak demek… Bir deneyimi sindirmek, tıpkı bir besini sindirir gibi onu yakmak, içinden alacağını almak ve posasını atmak demek...


Sindiremeyince ne olur peki?


Enerjik olarak bir türlü kurtulamazsın kafanı karıştıran şeylerden. Kızışırsın, öfken huzursuzluğa dönüşür. Dilin bozulur, dengesizleşir. Aşırı kibarlıkla kontrolden çıkmış öfke arasında gider gelirsin. Büyük olaylar karşısında tepkisiz kalıp, küçük olaylara büyük tepkiler verebilirsin. Sindiremediğin duyguların yükünü başkalarına yansıtma veya onlara yıkma eğilimin olur. «Bu yaşadıklarım olmasaydı ne güzel olurdu…» türünden pişmanlıkların artabilir. Sindiremediğinde şişkinlikle dolaşırsın; tok gibi görünürsün ama açsındır. Abur cubur ihtiyacın artar; fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak… Her şeyi bilirsin ama bildiklerini hayatında uygulayamazsın.


Nasıl sindirebilirim?


Öfkeni fark ederek önce. Ve daha da derinde, öfkenin ardındaki hayal kırıklığını ve sevgini fark ederek... Bu sevgi karşısında hayret, edip diz çökerek! Öfkeyi ötekine ve kendine yöneltmeden, içinden geçip gitmesine müsaade ederek... Çünkü seni 'yakacak', pişirecek ve saflaştıracak...


«Öfkelenince insana değil, bir canavara benzersiniz. Ancak bu öfkeyi zayıf yönlerinize yönlendirirseniz, mükemmelliğe erişirsiniz. Çünkü özünde öfke doğru ve ilahi olanı yap(a)madığınız içindir. Öfke aslında kendini saflaştırmak içindir. Başkalarını yakmak değildir onun amacı...» Yogi Bhajan

Ve onu bastırmadan…


«İçinizdeki bu acı düşüncelerinden değil, kendi öfkenizdendir. Bu öfke, bu ısı, seni şefkatli ve nazik yapan, yemeğinizi sindiren ve kalbinin atmasına izin verip kanını dolaştırandır. Aynı merkez, kızgın olduğunda ise düşmanın olur, delirir, yörüngeden çıkmış hissedersin, her şeyle gizli ve açık çatışırsın.» Yogi Bhajan

Ve o varken asla çok konuşmadan!


«Öfke içindeyken bilinçli konuşamazsınız. Ne zaman ki öfke diner, bilinçli konuşma başlar. Ve ancak bilinçli konuştuğunuzda, bilinciniz evrensel bilincini etkileyecek ve ne derseniz onurlandırılacaktır.» Yogi Bhajan

Bazı Pratik Tavsiyeler;


"Anlamanın olduğu yerde öfke, öfkenin olduğu yerde anlama gelişemez." Doğan Cüceloğlu

Yazıyı, öfke gibi derin bir konuya ilişkin pratik tavsiyelerle bitirmek içime sinmiyor ama yine de belki okuyucu için bir ışık yakabilir ümidiyle bilinen şeylerin ötesinde birkaç tavsiye ekleyelim. Bu 4 tavsiye de kendi üzerimde denediğim, önemli ölçüde başarılı olduğunu gördüğüm pratikler...


Elbette ilk adım farkındalık & kendini tanımak; Bunun için dünya üzerindeki en etkili kişilik analizi modeli olan Enneagram’ı önerebilirim. Özellikle öfkeyi tetikleyen etmenlerin anlaşılması, baskın duygu şemalarının ortaya çıkarılması, varoluşsal korkuların tanınması ve bunlara aşmaya yönelik patikaların öğrenilmesi için…


Kundalini yoga ve meditasyon; Özellikle derine dalmak, sinir sistemini iyileştirmek, duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak her boyutta arınmak için Kundalini yoga müthiş faydalı bir teknik. Öfkeyi, özellikle çocukluk öfkesini kontrollü biçimde salmak için pek çok sağaltıcı teknik var. Disiplinli ve inançlı bir çalışmayla öfkeyi yaratıcılığa dönüştürme noktasında kişi epey yol alabilir.


Sanat terapisi; Yaratıcı yazma, drama, dans, hareket, boyama & resim, müzik gibi ifade dallarına yoğunlaşmanın bastırılmış öfkeyi dışavurma konusunda çok iyi olduğunu düşünüyorum.


Tasavvuf Öğretisi: Tasavvufun ilk dersi incitmemek son dersi de incinmemektir derler. Nasıl bu kıvama gelir insan? Olayları kişisel almamayı öğrenerek ve başımıza gelen iyi ya da kötü her şeyin bir hayır vesilesi olduğunu derinden idrak ederek… İşte tasavvuf kişiye ne için öfkelenmesini meşru ve gerekli olduğunu, ne için öfkelenmenin ise kişiyi zarar sokacağını çok net anlatan bir evrensel insanlık öğretisi olarak bizlere katkı sunabilir.


«Bizi sakinliğe ulaştırabilecek tek şey, birbirimizi hatalarımızla kabul etmektir.» Seneca

Ek: Her İşin Temeli; Çocukluğa Dönüş


Dünyaca ünlü psikoterapistler Susan Forward ve Craig Buck’ın “Toxic Parents/ Zor Bir Ailede Büyümek” adlı kitabından bir test paylaşıyorum.


Size uygun olan cevaplara ‘Evet’, uygun olmayanlara ise ‘Hayır’ cevabını vereceksiniz. 


Çocukluğunuzda anne babanızın tutumlarıyla ilgili sorular:


  1. Anne veya babanız size kötü ve değersiz bir çocuk olduğunuzu söyledi mi? 

  2. Size hakaret edip sizi sürekli eleştirdi mi?

  3. Sizi cezalandırırken hiç fiziksel şiddete başvurdu mu?

  4. Anne veya babanız hiç depresyon geçirdi mi? Veya anne veya babanızın içinde bulunduğu diğer ruhsal sıkıntılardan ya da fiziksel bir rahatsızlık yüzünden size olan ilgilerinde ciddi bir eksiklik yaşadınız mı?

  5. Problemleriyle baş edemeyen anne veya babanıza sizin bakmanız gerekti mi?

  6. Anne veya babanızdan korkar mıydınız?

  7. Anne veya babanıza karşı davranışlarınızda öfkenizi ifade etmekten çekindiniz mi? Öfkenizi ifade ettiğinizde korktuğunuz başınıza geldi mi?


Yetişkin hayatınızda kendinizle ilgili sorular:


  1. İlişkilerinizde kendinizi yıkıcı ve kötü davranan kişi olarak görür müsünüz?

  2. Birisine çok yakın olduğunuzda canınızı yakacağını veya sizi terk edeceğini düşünür müsünüz?

  3. İnsanlardan en kötüsünü mü beklersiniz? Ya da genel olarak hayattan?

  4. Kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi ve ne istediğinizi bilmekte zorlanır mısınız?

  5. Gerçek düşüncenizi bilirlerse insanların sizi sevmeyeceklerinden korkar mısınız?

  6. Başarılı olduğunuzda endişelenir ve birinin sizin herhangi bir açığınızı yakalayacağından korkar mısınız?

  7. Ortada bariz bir neden yokken öfke ya da üzüntü yaşar mısınız?

  8. Aşırı mükemmeliyetçi misiniz?

  9. Dinlenmek veya güzel vakit geçirmek sizin için zor mu?

  10. Tüm iyi niyetinize rağmen kendinizi anne babanız gibi davranırken (olumsuz davranışlar sergilerken) bulur musunuz?


Yetişkin hayatınızda anne babanızla ilişkinize dair sorular:


  1. Anne babanız size hâlâ çocuk muamelesi yapıyorlar mı?

  2. Hayatta verdiğiniz önemli kararların çoğunda anne babanızın onayı doğrultusunda mı hareket ediyorsunuz?

  3. Ailenizle geçireceğiniz zaman öncesi ve sonrasında yoğun bir duygusallık ya da fiziksel sorunlar yaşıyor musunuz?

  4. Anne babanızla fikir ayrılığında olmak sizi korkutuyor ya da endişelendiriyor mu?

  5. Anne babanız maddî imkânlarını kullanarak hayatınızı yönlendirmeye çalışıyorlar mı?

  6. Anne babanızın hislerinden, ruh hallerinden kendinizi sorumlu hissediyor musunuz? Mutsuzluklarının sizin suçunuz olduğunu düşünüyor musunuz?

  7. Onları mutlu etmenin sizin sorumluluğunuz olduğunu mu hissediyorsunuz?


Eğer ‘evet’ cevaplarınız testin üçte birinden fazla ise, Susan Forward ve Craig Buck’ın kitabını daha derinlemesine incelemek isteyebilirsiniz.


Kitabın ilk bölümünde «toksik ebeveyn» kavramı altında 6 tip ebeveyn modeli tanımlıyorlar.


  • Sürekli kendi problemlerine odaklanıp çocuklarını küçük annelere & babalara dönüştüren yetersiz anne babalar.

  • Çocukların hayatlarına manipülasyonla, suçluluk duygusu katarak ve çok fazla karışarak yön veren kontrolcüler.

  • Alkol ve uyuşturucu gibi bağımlılıkları sebebiyle çocuk sahibi olduğunu bile unutan alkolikler.

  • Çocuklarını sözleriyle döven, sürekli küçümseyen ve aşağılayan sözel tacizciler.

  • İçlerindeki öfkeyi kontrol edemeyip çocuklarını döven fiziksel tacizciler.

  • Yaş ve cinsiyet gözetmeden ahlâk yoksunu bir tavırla cinsel tacizde bulunan, baştan çıkarmaya çalışan ve çocukluğun masumiyetini yok eden cinsel tacizciler.


Kitabın ikinci kısmı hangi tip toksik ebeveyn ile büyüdüyseniz onun özelinde tedavi yöntemleri ve pratikler sunuyor.


“İnsanın en köklü duygusu ne sevgi, ne öfke, ne korkudur. İnsanın kendi kendine acımasıdır.” Yaşar Kemal

Kaynak:


Zor Bir Ailede Büyümek

Geçmişi Onarmanın ve Hayatı Geri Kazanmanın Yolları

Susan Forward, Craig Buck

İletişim Yayınları



Sağlıcakla,

Emrah


44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ey İnsan!*

bottom of page