top of page

İçimizdeki Çözümsüz Çelişkiler

Güncelleme tarihi: 24 Tem

Düğümlenen İnsan ve İkili Mesajların Psikopolitiği


Bazı çözümsüz çelişkiler vardır; ne yaparsanız yapın «kazanamazsınız».


Örneğin biri size «spontane ol»! dediğinde ne hissedersiniz?


Bu asla yerine getiremeyeceğin çifte anlamı olan bir mesajdır. Çünkü spontanlık emredilemez. Birine “spontane ol” dediğinizde, kişi artık doğallığını kaybeder. Çaba harcamadan, kendiliğinden davranması istenir ama aynı anda bir talimatı yerine getirmesi beklenir. Bu ikisi çelişir. Yani denileni ‘yapıyorsan’ veya ‘denildiği için yapıyorsan’ bu «spontane» olmadığın anlamına gelecektir. Denileni ‘yapmayı reddediyorsan’ gene «spontane» değilsin çünkü yine davranışlarını bir şeyi “yapmamak” gibi negatif bir kaideye sabitledin! Basitçe «yapamıyor» olabilirsin, eyvallah, o zaman zaten spontane değilsin… Yani bu söylemin ‘alanına çekildiysen’ her halükarda kaybettin! Göreceğiniz üzere bu tür ikili anlama gelen mesajlar, bireyi bağlar ve çıkış yolu bırakmaz; her tepki yanlış görünür.


Ancak yine de, bu söylemden bağımsız olarak birisi gerçekten “spontane” olabilir, evet. O halde zaten o, bu söylem uzayının ‘dışındadır’; cevapsız, kendiliğinden, hesapsız bir alandadır demektir, sorun yok…


Slavoj Zizek “Biri Totalitarizm’mi dedi?” kitabında buna çok güzel bir örnek verir. Der ki; iki ebeveyn modeli düşünün; ilki çocuğuna “bu bayram gidip babaannenin elini öpeceksin” desin ve zorlayıcılığı itibariyle otokratik kültürü yansıtsın. Diğeri ise şöyle söylesin; “bu bayram eğer babaannenin elini öpmezsen çok üzülür ama yine de seçimi sana bırakıyorum.” Ne kadar demokratik bir söyleme benziyor değil mi? Oysa Zizek der ki ikincisi belki ilkine göre daha zulmanidir çünkü artık sadece babaannenin elini öpmek değil, ayrıca onu sevmek de zorundasındır… Seçimi sana bırakıyor gibi görünen bu iletişim stratejisi vicdan polisleri yaratır, çaktırmadan seni senden alır, yavaş yavaş sana seni sorgulatır, yetersiz hissettirir, suçlu hissettirir vs.   


Öyle ‘akıl oyunu’ olsun diye anlatmadım bunları; hepimiz bu tür çözümsüz çelişkilere düşüyor ve düşürüyoruz. Özellikle içinde bulunduğumuz post-diktatöryel kültürel atmosfer bu tür mesajlarla dolu. (post-diktatöryel diyorum çünkü kapitalizmin bu evresinde otoriterliğin yeni bir formatını yaşadığımızı düşünüyorum)


Bu yazıda hem toplumsal, hem organizasyonel hem de kişisel anlamda nasıl ikili mesajlara (direkt olarak söylenmese de bilinçaltında hissettirilen) hem maruz kaldığımızı hem de onların üretilmesine destek olduğumuzu anlatmaya çalışacağım.

 

Siyaset ve Toplumsal Alandan Örnekler:


Toplumsal alanda ve siyasette de çift bağ (double bind) türü çelişkili mesajlar sık kullanılır. Bunlar, halkı çaresiz hissettirmek, muhalefeti etkisizleştirmek veya itaati pekiştirmek için işlev görür. Aşağıda modern siyaset retoriğinden bazı örnekleri ekledim.


1. “Özgürsünüz… ama sınırı aşmayın.”

  • Mesaj 1: Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü var.

  • Mesaj 2: Eleştiri yapan gazeteci veya yurttaş, vatan hainliği ya da terör destekçiliğiyle suçlanıyor.

  • Sonuç: Kimse tam özgür değildir, ama herkes özgürmüş gibi davranmak zorunda kalır.


2. “Barış istiyoruz… ama savaşa hazırız.”

  • Mesaj 1: Amacımız barış, huzur ve istikrar.

  • Mesaj 2: Askeri harcamalar artırılır, tehdit dili normalleşir.

  • Sonuç: Barış isteyenler korkak, savaş isteyenler saldırgan görünür; ikisinin ortasında halk çaresizleşir.


3. “Katılımcı demokrasi… ama karar verildi.”

  • Mesaj 1: Halkın görüşleri bizim için çok önemli.

  • Mesaj 2: Zaten karar alındı; itirazlar dikkate alınmayacak.

  • Sonuç: Katılımcılık bir formaliteye dönüşür, halk kendini değersiz hisseder.


4. “Sıkı tasarruf… ama lüks projeler devam.”

  • Mesaj 1: Halk kemer sıkmalı, ekonomik zorluklara sabretmeli.

  • Mesaj 2: Aynı anda milyonluk makam araçları, saraylar, şatafatlı yatırımlar sürer.

  • Sonuç: Halkın tepkisi boğulur; eleştiri yapan nankör ilan edilir.


5. “Hak arayın… ama düzeni bozmayın.”

  • Mesaj 1: Demokratik haklarınız var, protesto edebilirsiniz.

  • Mesaj 2: Ancak yollar kapatılırsa, slogan atılırsa, ses yükseltilirse müdahale edilir.

  • Sonuç: Hak arama fiilen imkansızlaşır, “uslu vatandaş” modeli pekişir.


6. “Eleştirin… ama saygısızlık etmeyin.”

  • Mesaj 1: Herkes eleştiri hakkına sahip.

  • Mesaj 2: Yapılan her eleştiri saygısızlık ve düşmanlık olarak etiketlenir.

  • Sonuç: Eleştirinin içeriği değil, biçimi kriminalize edilir.


7. “Birlikte başaracağız… ama suç sizde.”

  • Mesaj 1: Hepimiz aynı gemideyiz.

  • Mesaj 2: Ekonomik kriz olduğunda, faturayı halka keser: “Az çalışıyorsunuz, israf ediyorsunuz, üretmiyorsunuz.”

  • Sonuç: Halk hem geminin yolcusu hem de batmasından sorumlu ilan edilir.


8. “Sorgulayın… ama komplo teorisi üretmeyin.”

  • Mesaj 1: Her şeyi akıl süzgecinden geçirin, sorgulayıcı olun.

  • Mesaj 2: Resmi anlatıya uymayan her sorgulama “komplo teorisi” ve “fitne” sayılır.

  • Sonuç: Gerçek sorgulama bastırılır, insanlar sessizleşir.


9. “Halkın sesi kutsaldır… ama sandıktan çıkan sonuca razı olun.”

  • Mesaj 1: Demokrasi halkın iradesidir.

  • Mesaj 2: Ancak halk sokağa çıktığında “sandıkta konuşun” denir, sandık sonucuna itiraz ettiğinde “millet iradesine saygısızlık” denir.

  • Sonuç: Halkın sesi yalnızca iktidarı meşrulaştırdığı sürece kutsaldır.


10. “İlerici olun… ama geleneklerinizi koruyun.”

  • Mesaj 1: Modernleşin, dünyaya ayak uydurun.

  • Mesaj 2: Geleneksel değerlerden sapmayın, yenilikçilik ahlaksızlığa dönüşmesin.

  • Sonuç: Her yenilik tehlike olarak kodlanır, her gelenek de ilerlemenin önünde engel gibi görünür.

 

Bu tür çift bağ mesajlar: toplumu edilgenleştirir. İtaatle isyan arasında kalıcı bir gerilim yaratır. Direnç noktalarını kırar. Şizofrenik bir toplumsal bilinç hali yaratır: Gerçeklik algısı parçalanır; ne doğru, ne yanlış, ne iyi vatandaşlık, ne hainlik netleşmez.


Sanıyorum tanıdık geliyodur…

 

Kurumsal Organizasyonlardan Örnekler:


Modern şirket kültüründe ikili ve çelişen mesajlar (double bind) hem motivasyon hem bilinçaltı şekilde işleyen bir tahakküm aracı olarak yaygındır.


1. “Kendin ol… ama bizim kültürümüze de uy.”

  • Mesaj 1: Özgür ve otantik ol.

  • Mesaj 2: Ancak bizim değerlerimize ve davranış kalıplarımıza %100 uyum sağla.

  • Sonuç: Kişi ne kadar kendisi olsa, kültüre uyumsuzluk riski artar; ne kadar uyum sağlasa, o kadar otantikliğini kaybeder.


2. “Risk al… ama hata yapma.”

  • Mesaj 1: İnisiyatif kullan, yenilikçi ol, hata yapmaktan korkma.

  • Mesaj 2: Ancak hatanın sonuçları sana ait olacak; başarısızlık kabul edilemez.

  • Sonuç: Her iki yolu da seçse kaygı artar; ya risk almayan biri olarak etiketlenir ya da hata yaparsa cezalandırılır.


3. “Hızlı çalış… ama acele etme.”

  • Mesaj 1: İşleri hızla bitir.

  • Mesaj 2: Aceleyle hata yapma, her şeyi titiz yap.

  • Sonuç: Hız – kalite ikilemi arasında sıkışma, tükenmişliğe yol açar.


4. “Takım oyuncusu ol… ama kendi işinin lideri ol.”

  • Mesaj 1: Takımla işbirliği yap, uyum sağla, benliği geri plana at.

  • Mesaj 2: Proaktif ol, bağımsız düşün, girişimci gibi hareket et.

  • Sonuç: Öne çıksa “uyumsuz”, geri dursa “pasif” görülür.


5. “Dürüst geri bildirim ver… ama insanları kırma.”

  • Mesaj 1: Açık ol, dürüst ol, çatışmaktan kaçınma.

  • Mesaj 2: Kimsenin gönlünü kırma, nazik ol, gerilime yol açma.

  • Sonuç: Geri bildirimler etkisizleşir ya da kişi kendini suçlu hisseder.


6. “Çözüm odaklı ol… ama kuralları aşma.”

  • Mesaj 1: Sonuca ulaşmak için esnek ol.

  • Mesaj 2: Standart prosedürleri ihlal etme, yetkini aşma.

  • Sonuç: Kendi inisiyatifi ile çözüm üretmesi, kural ihlali gerekirse engellenir.


7. “İşe bağlılık göster… ama özel hayat dengesini de koru.”

  • Mesaj 1: Fazladan çalış, fedakarlık yap, bağlılığını göster.

  • Mesaj 2: Tükenmişlik sendromuna girme, özel hayatına da zaman ayır.

  • Sonuç: Nerede duracağını bilemez; yetersizlik duygusu gelişir.


8. “Eleştirel düşün… ama itaat et.”

  • Mesaj 1: Her şeyi sorgula, yenilikçi fikirler getir.

  • Mesaj 2: Üst yönetimin kararlarına sadakat göstermeye çalış.

  • Sonuç: Gerçek eleştirel düşünce bastırılır, otosansür gelişir.


9. “Geri bildirim kültürümüz var… ama kötü haberleri getirme.”

  • Mesaj 1: Her şeyi paylaş, şeffaf ol.

  • Mesaj 2: Kötü haber / negatiflik / karamsarlık getirme.

  • Sonuç: Sessizlik kültürü oluşur; iletişimde sahtelik artar.


10. “Spontane ol… ama profesyonelliği elden bırakma.”

  • Mesaj 1: Doğal, samimi, rahat ol.

  • Mesaj 2: Her hareketin profesyonel ölçütlere uygun olsun.

  • Sonuç: Spontanlık, sürekli kendini kontrol etme baskısıyla boğulur.


Bu tür mesajlar, kişinin hem kendisiyle hem otoriteyle ilişkisinde çözümsüzlük ve çaresizlik hissi yaratır. Uzun vadede, motivasyonu düşürür, yaratıcılığı engeller, tükenmişlik ve kopukluk duygusu doğurur, hatta “şizofreni” benzeri bir zihinsel bölünmüşlük halini dahi besleyebilir.


Bu noktada kendimize sormamız gereken sorular şunlar;


Acaba tasarladığımız sistemlerle, kültür manifestomuzla, değerlerimizle veya genel iletişim dilimizle bu tür ikili mesajlar yaratıyor olabilir miyiz?


Evet ise bunun etkisi ne olabilir?

 

İkili İlişkilerimizden Örnekler:


Bu da çok önemli bir alan…


Yakın ilişkilerde (romantik, ailevi, ebeveyn-çocuk) çift bağ (double bind) örnekleri çok yaygındır ve ilişkilerde derin yaralanmalara, güven kaybına ve özdeğer sorunlarına yol açabilir.

Tipik birkaç örnek vermek gerekirse;


1. “Senin iyiliğin için söylüyorum… ama incinme.”

  • Mesaj 1: Eleştiriyorum çünkü seni düşünüyorum.

  • Mesaj 2: Kırılma, alınma, tepki gösterme.

  • Sonuç: Kişi hem eleştirilir hem de duygusal tepkisi geçersiz kılınır.


2. “Bana her şeyi söyleyebilirsin… ama bunu duyarsam çok üzülürüm.”

  • Mesaj 1: Açık ol, dürüst ol.

  • Mesaj 2: Söylediklerin beni kırabilir, üzebilir, ilişkinin huzuru bozulur.

  • Sonuç: Kişi ya dürüst olur partneri üzer, ya da gizler ve suçluluk yaşar.


3. “Beni seviyorsan… beni özgür bırak.”

  • Mesaj 1: Sevgi beklenir.

  • Mesaj 2: Yakınlık boğucu bulunur, geri çekilmesi istenir.

  • Sonuç: Kişi hem yakınlık göstermeye hem de geri durmaya zorlanır.


4. “Kendin ol… ama böyle olma.”

  • Mesaj 1: Olduğun gibi seviliyorsun.

  • Mesaj 2: Davranışların sürekli eleştirilir veya değiştirilmek istenir.

  • Sonuç: Kişi gerçek benliğini göstermekte korkar, ilişkide sahicilik kaybolur.


5. “Beni anlamıyorsun… ama ne düşündüğümü de sorma.”

  • Mesaj 1: Karşı tarafın anlamasını bekler.

  • Mesaj 2: Duygularını, düşüncelerini sorduğunda “bunu bile anlamıyorsan ne önemi var?” denir.

  • Sonuç: İlişkide hem anlayış hem zihin okuma beklentisi oluşur, kişi çaresizleşir.


6. “Kendine güven… ama yanlış yapma.”

  • Mesaj 1: İnisiyatif alması, cesur olması istenir.

  • Mesaj 2: Hataları ağır şekilde eleştirilir.

  • Sonuç: Özgüven gelişemez; girişim korkusu oluşur.


7. “Beni rahat bırak… ama uzaklaşma.”

  • Mesaj 1: Alan ister, yalnız kalmak ister.

  • Mesaj 2: Uzaklaştığında “beni sevmiyor musun?” suçlaması gelir.

  • Sonuç: Partner, ne yaparsa yapsın yanlış hisseder.


8. “Duygularını paylaş… ama abartma.”

  • Mesaj 1: Açık iletişim istenir.

  • Mesaj 2: Duygularını yoğun ifade edince “drama yapma” denir.

  • Sonuç: Kişi duygularını bastırmaya başlar.


9. “Beni dinle… ama cevap verme.”

  • Mesaj 1: Duyulmak, dinlenilmek istenir.

  • Mesaj 2: Çözüm sunulunca ya da fikir verilince “ben zaten biliyorum, sadece anlatıyorum” tepkisi gelir.

  • Sonuç: Dinleyen taraf ne yapacağını bilemez, geri çekilir.


10. “Sen bilirsin… ama yanlış karar verme.”

  • Mesaj 1: Karar özgürlüğü verilir.

  • Mesaj 2: Yanlış karar alırsa sert tepki gösterilir veya suçlanır.

  • Sonuç: Kişi karar vermekten korkar, pasifleşir.

 

İlişkiler boyutunda fark etmeden aktarılan ana mesaj kalıplarından biri de mesaj şudur; «bunu yapmalısın, ama sadece istediğinde…» Tıpkı şöyle; «beni sevmelisin…!» Sevmek gibi bir özgürlük ifadesiyle, «meli / malı» gibi bir zorunluluk yan yana… Elbette kimse böyle konuşmaz. Ama gerçeği gölgeleyen kaybetme korkusu vb. içsel gerginliklerin bilinçdışı yansıması ile dilin/halin/tavrın yumuşaklığının dayanılmaz çelişkisi kişinin halinde açığa çıkar. Çocuğuna şefkatli diliyle konuşmaya çalışan ama yorulmuş / sıkılmış ve bunu beden diliyle kabak gibi ortaya koyan bir anneyi düşünün. Çocuk ne hisseder? Sonunda, çocuk kendini şefkatle reddetme arasındaki bir çatışmaya hapsolmuş bulur. Yani ‘mağdur’, içeri giren iki tür mesaj arasında «mahsur» kalır;


A.   Dikkatle bakılırsa «beni sevmelisin» aslında şu demektir; «dediğimi yap yoksa seni cezalandırırım!» ve aynı anda «dediğimi yapma, yoksa seni cezalandırırım!»

B.   «Yap»; çünkü bu çok isterdim. «Yapma»; çünkü, bunu kendiliğinden yapmıyorsan hiçbir anlamı yok…


Bu tür mesajlar ilişkide güvensizlik ve korku iklimi yaratmayı besleyebilir. Daha da ileri giderse kişiyi kendi algısına, hislerine ve yargılarına yabancılaştırır. Gregory Bateson’un şizofreni modelinde olduğu gibi, benlik algısında bölünmelere neden olur (örn. “Her zaman yanlışım.”, “Ne yaparsam yapayım yeterli değil.”). Sevgi ile reddedilme arasında çözülmez bir düğüm doğurur.

Bu noktada kendimize sormamız gereken sorular şunlar;


  • Acaba ben bu tür bir dil kullanıyor muyuz?

  • Bu tür bir dil kullanmadığımı iddia ediyorsam bundan nasıl emin oluyorum?

  • Bu tür bir dil kullandığımı fark ettiğim yerlerde bu mesajların ilişki kurduğum insan üzerindeki etkisini gözlemleyebiliyor muyum?

  • Ben bu tür bir dilin etkisi altında kendimi kapana kısılmış hissediyor muyum?

  • Başkalarına değil ama kendime söylediğim sözler içinde bu tür mesajlar var mı?


Belki de bu sonuncusu en önemlisi keza içsel çift bağlar çoğu zaman dışsal çift bağlardan bile daha yıkıcı olabiliyor çünkü kaynağından (yani kendimizden) kaçış yok ve sürekli tekrarlanabiliyor.

 

Kişinin Kendi Kendi Verdiği Çelişik Psikolojik Telkinlerden Örnekler:

 

1. “Cesur ol… ama hata yapma.”

  • Kendini motive eder: “Korkma, atıl.”

  • Ardından: “Ama başarısız olursan rezil olursun.”

  • Sonuç: Ne cesur davranabilir ne güvende hisseder. Risk almayı erteler.


2. “Olduğun gibi ol… ama kimseyi rahatsız etme.”

  • İçsel telkin: “Samimi, doğal ol.”

  • Hemen arkasından: “Ama kimse seni yargılamasın, eleştirmesin.”

  • Sonuç: Doğallık bastırılır, sahte uyum davranışı gelişir.


3. “Kendini sev… ama önce mükemmel ol.”

  • “Kendimi sevmeliyim, değerliyim.”

  • Ardından: “Ama hala yeterince başarılı değilim, zayıfım, dağınığım…”

  • Sonuç: Kendini sevme hiçbir zaman gerçekleşmez, hep ertelenir.


4. “Rahatla… ama hiçbir şeyi ihmal etme.”

  • “Biraz dinleneyim, gevşeyeyim.”

  • Hemen arkasından: “Ama şu iş de bitmedi, yarın geç kalkarsam mahvolurum…”

  • Sonuç: Ne dinlenir, ne üretken olur; sürekli tükenmişlik yaşar.


5. “Duygularını hisset… ama zayıf olma.”

  • “Üzüntümü, korkumu kabul edeyim.”

  • Ardından: “Ama kimseye gösterme, güçlü olmalısın.”

  • Sonuç: Duygular bastırılır, beden ve zihin ayrı düşer.


6. “Her şeyi kontrol et… ama rahat ol.”

  • “Hayatımı düzene sokmalıyım.”

  • Hemen sonra: “Niye bu kadar kasılıyorsun, akışta ol biraz.”

  • Sonuç: Ne kontrol duygusu gelir ne akış, gerilim sürer.


7. “Karar ver… ama yanlış yapma.”

  • “Hadi, bir yol seç.”

  • Ardından: “Ya pişman olursan, ya rezil olursan…”

  • Sonuç: Karar veremez, erteleme ve kaygı döngüsüne girer.

 

Böyle iç konuşmalar da Kendi kendini sabote etmeye yol açar. Sürekli yetersizlik, suçluluk ve utanç duygusu üretir. Zihinsel bölünmüşlük (self-splitting) yaratır; içsel barış kaybolur. Motivasyonu tüketir, özşefkat gelişimini engeller.


“Kendi kendine verdiğin komutlar doğanın yasasına aykırıysa, hem doğallığı hem potansiyeli öldürürsün.” (Zen öğretisi)

 

Kişisel Bir Farkındalık ve Dönüşüm Pratiği Önerisi


"Değerlerinizi ve inançlarınızı davranışlarınızla uyumlu hale getirmek, suçluluk duygusu, iç çekişme veya iç çatışmanın stresi olmadan tatmin edici bir hayat yaşama şansınızı artırır." (Archibald Marwizi, Başarıyı Bilinçli Hale Getirmek)

1. Farkındalık – Çift Bağları Yakalama


Soru: Bugün kendime hangi çelişkili mesajları verdim?

  • Örnek: “Dinlen, ama işlerin aksamasın.”

  • Örnek: “Kendini ifade et, ama yanlış anlaşılma.”


Uygulama: Her gün en az bir tane içsel çift bağ cümlesini yaz. Gerekirse iki ayrı sesle yaz:


  • Ses A: “Şunu yapmalısın…”

  • Ses B: “Ama şöyle olmazsa olmaz…”

 

2. Duygu Döngüsünü Keşfetme


Soru: Bu çelişkili mesaj bana nasıl hissettirdi?

  • Kaygılı mı?

  • Öfkeli mi?

  • Hareketsiz ve donmuş mu?

  • Suçlu veya yetersiz mi?

Uygulama: Bu duyguyu bedeninde hisset. Nerede yoğunlaştığını fark et (göğüs, boğaz, mide vs). Yargılama. Sadece fark et ve nefes al.

 

3. Bilgece Dönüşüm


Soru: Bu çift bağın altında hangi iyi niyet var?


  • Örneğin: “Hata yapma” baskısının altında başarısızlık korkusu olabilir.

  • “Rahatla” telkininin altında tükenmişlikten korunma isteği olabilir.


Uygulama: Bu iyi niyeti destekleyici ve net bir cümleye dönüştür.


Çift bağ: “Cesur ol, ama hata yapma.”


Dönüşmüş hali: “Cesaretli olmak, hata yapmayı da göze alabilmektir. Hatalarımdan öğrenerek yol alabilirim.”

 

4. Öz şefkat Cümlesi Yaratma


Soru: Şu anda bana en iyi gelecek, yumuşak ve gerçekçi cümle ne olurdu?


Örnek cümleler:


  • “Elimden geleni yapıyorum ve bu yeterli.”

  • “Hem kendimi ifade edebilir hem de nazik olabilirim.”

  • “Rahatlamaya hakkım var; işlerim de zamanı gelince yoluna girer.”


Uygulama: Her gün en az bir öz şefkat cümleni defterine yaz ve yüksek sesle oku.

 

5. Nefes Pratiği İle Pekiştirme


  1. Nefes alırken: “Bu anı olduğu gibi kabul ediyorum.”

  2. Nefes verirken: “Bırakıyorum…”

  3. Son nefeste: “Yumuşuyorum ve genişliyorum.”

 

Yani günde 5 dakika:


  1. Defterini aç.

  2. O günkü çift bağ cümleni yaz.

  3. Altına dönüşmüş halini yaz.

  4. Öz şefkat cümleni ekle.

  5. Nefes çalışmasını uygula.

 

Sonuçta, en derin iktidar biçimi, insanın kendi içinde bile çözemeyeceği düğümler atmaktır. Kendimizi düğüm atmak bir yana dursun, başta kendimizin ve yapabiliyorsak başkalarının düğümlerini çözmeye vesile olanlardan olalım diye ümit ediyorum…


“Kafası karışan birini kolayca yönetirsin.” (Gregory Bateson)

Emrah Akbalaban

CBT


 
 
 

Comments


© 2024 by Conscious Business.

  • Black Instagram Icon
bottom of page