top of page

Kova Çağı'na Tekrar Hoşgeldik...

Güncelleme tarihi: 11 Haz 2020

Başlarken not: Bu yazıda "Kova Çağı" kabaca 2010'larda içine girdiğimiz dönemi ifade ediyor. Geçtiğimiz çağ ise 2000 yıldır devam eden Balık çağı idi. Bu yazı, bunun ne olduğundan çok, bu dönüşümün yaşamlarımızı ve ruh halimizi nasıl etkilediği üzerine... Yazı büyük oranda, 90'lı yıllarda kağıda dökülen Yogi Bhajan'ın Kundalini Yoga ders notlarından alıntılara dayanmaktadır. Bunu bugün gündeme getirme nedeni ise günü ve geleceği yorumlama esnasında bize tuttuğu içsel ve dışsal perspektif olsa gerek...


Biraz Geçmişe Gidelim


“Çağ değişiyor” diye başlamak yazıya artık adetten… Bu değişime daha bir ‘kuş bakışı’ bakalım ama bu yazıda. Bir pandemi öncesi - sonrası analizi değil yapmak istediğimiz, Corona günlerindeki sosyal yaşamlarımızla da sınırlı değil, ancak onu da içine alacak şekilde geniş bir perspektif çizmek istiyoruz. Bu değişim simultane olarak hem ‘dışımızda’ hem de ‘içimizde’ gerçekleşiyor bir kere. Küresel bilincin, insanın düşünme yapısının & arayışlarının, yaşam tarzlarının bir değişimi bu.


Balık çağı, 10 yıllardır geride bırakıyor olduğumuz çağ, makineler ve hiyerarşiler çağı. “Öğren, büyü ve bir şey ol & faydalı biri ol” diyen çağ. İnsan potansiyelinin o büyük bilgisi sanki dağın en tepesinde, gizli… Oraya ulaşmak için zorlu patikalardan geçmek, bir takım aşmaları devirmek, bir anlamda ‘inisiye’ olmak gerekiyor. Usta çırak ilişkisi… Bilginin gücü… ‘Olmak ya da olmamak’ çağı…


Çağımızda ise ‘giz’ diye bir şey yok. Bilgi yanıbaşında! Onu aramak, bulmak iş değil. Gerçek değer işi pratik deneyime dökmede, bilgi havuzu olmaktan çok, içsel bir bilgelikte… Gökkuşağının parçaları gibi, her insanın kendi rengini bulup, bilip, ona göre büyük tabloyu tamamlama bilincinde -ve tutumunda!- olmasında… Eylemlerinin bilgeliğini yansıtmasında… Tek başına bir dağ başında, evde, yalıtık bir şekilde gerçekleştirilen bir bilme değil burada kastedilen; kalbin ve aklın buluşması, kendi özüne yakın, böylece evrensel değerlerle daha bir haşır neşir olma tavrı… Yerelin evrenselliği…


Geride bıraktığımız çağın karakteristiklerinden biri ‘pisliği’ hasır altı edebilme kapasiteysiydi. Yalnızca politik düzeyde değil, bireysel düzeyde de. Bir ‘persona’ yaratman, toplumda öylece bilinmen, maske(ler) takınman, doğaldı bunlar. Yalnızca bir kriz veya kaza olduğunda açığa çıkan örtmeler, sansasyonlar çağı… Bilenler bilir…


Şimdi ise mümkün mü bu? Tüm ‘persona’lar denetim altında. Her hareket izlenebiliyor. Her para hareketi, ifade, davranış, hepsinin bir ‘izi’ var. Savunma, manipulasyon, saklama, kontrol etme gibi geleneksel rekleksler artık işe yaramıyor. Reflekslerden ziyade bilinçli aksiyon ve saf, şeffaf, samimi bir dil bize gereken…


Yeni Çağın Karakteristikleri

  • Değişim ve öğrenme sürekli ve hayat boyunca devam ediyor… Mental, duygusal ve fiziksel olarak esnekliğimizi korumak durumundayız…

  • Akıl, akletmek bir araç ve doğru kullanırsak bize yardımcı, ancak yeterli değil. Sezgilerimizle bağ kurmak durumundayız, ve duygular ve nicedir koptuğumuz içgüdülerimizle de…

  • Bilgi yeterli değil, bilmek de. Bilgeliğe ihtiyacımız var. Yani kolay kolay sarsılmayan içsel referans noktalarına…

  • Öğrenmek yeterli değil, nasıl öğreneceğimizi öğrenmeye ihtiyacımız var. Yani kendini bilmeye…

  • Kişisel kimlik algılarımız ve “kendimizi inşa etme stillerimiz” değişiyor. Kim olduğundan çok ne yaptığın…

  • Bu bir paradokslar çağı aynı zamanda; dünya insanları olarak bir yandan sınırsızca birbirimize bağlıyız, diğer yandan politik olarak sınırlarımızı koruma -kapanma telaşındayız. Her şey daha hızlı ancak daha az zamanımız var. Daha fazla sevgiye ve birliğe ihtiyacımız var ancak daha fazla korku ve güvensizlikle baş başayız. Liderliğe ihtiyacımız var evet, ama en başta kendine liderlik etme kapasitesine…

  • Yüksek enerji ve sürekli yüksek performans arayışı içindeyiz, hemen herkesin aradığı bu. Diğer yandan, içe dönüş, rahatlama ve ‘bir şey yapmama’ hali kendini bize dayatıyor; biz ona gitmesek de o bize geliyor.

  • Hayatın maddi, teknolojik ve pratik yönleriyle spiritüel – manevi yönlerini dengeleme arayışındayız bu çağda, bu bir zorunluluk. Gerçekten değerli ve anlamlı olanın ne olduğunu ayırt edebilmek için 'manevi fitness'…

  • İzolasyon yok, bir birimizden kopuk değiliz, her hareketimiz ekolojik ve global olarak ‘bizi’ - hepimizi etkiliyor, direkt, endirekt… Ağ içerisindeyiz…

  • Seksin öyle ya da böyle tabu ve bir arayış, bir ‘nesne’, kendini & kimliğini ifade etmek için Foucault’cu bir ‘söylem’ olduğu bir çağdan, artık onun yetmediği, enerjinin kendini ifade etmek istediği daha ‘üst’ ve özgür formlarda daldığımız bir çağa açıldık… Açıklık, direktlik, basitlik, içsel güzellik gibi kavramların önemi daha bir belirgin... Evlilikler de ‘içe döndü’ o yönüyle de hem daha yüzleştirici ve zor, hem de daha öğretici bir forma evrildi, adeta bir meditasyon kampı… O yüzden “evlilik en yüksek yogadır” dedi birileri… Veya “aydınlandığını düşünüyorsan, fırsatın varsa anne babanla 1 hafta geçir” ve bir bak bakalım… :) İlişkiler muhteşem bir öğretmen ve kişilik testi, özellikle bilinçaltını yansıtıyorsa…


İnsan ve Değişim…


Herkes için net olan bir şey var ki, toplumda, çalışma anlayışında, işe bakış açımızda da bir dönüşüm var ve hiç olmadığı kadar hızlı, yoğun ve geniş bir alanda… Kaotik bir dönemdeyiz, deneme yanılmaya dayalı, uzun vadeli tahmin edilebilir pek bir adım yok. Bu hepimizi psikolojik olarak etkiliyor.


Yeni çağ insandan ne talep diyor? Artan belirsizliğin stresiyle baş etmek için herkesin kendi üzerine daha fazla çalışmasını ve merkezini bulmasını, en kıcasa…

  • Dışsal bir eğitim sürecinden geçtik 10 yıllarca, bilgiler ezberledik, biri olmaya çalıştık, dikey kariyer yollarında yükselmeye çalıştık… Bu çağ içsel bir eğitimi gerekli kılıyor, kendini tanıma, öz kontrol, sezgiler, nötr kalabilme, değerler ve bilincin daha yüksek formlarını keşif zamanı…

  • Her çağın ayrı bir zorluğu var, örneğin geride bıraktığımız çağın yaygın karakteristik hastalıkları cüzzam, verem, sıtma, çiçek hastalığı, yerini viral pandemilere bıraktı. Bunun yanı sıra depresyon, stres kaynaklı somatik, psikolojik rahatsızlıklar son derece hızlı artıyor. Uykusuzluk, konsantrasyon bozuklukları, kararsızlık, kontrolü kaybetme hisleri, ilişkisel kopukluklar… Bunu en başta teknoloji ve bilgi çağı eğlenceleri ile kapatmaya çalıştıysak da -bir süre daha böyle gidecek gibi- olmadı pek, olmuyor, olacak gibi değil. Teknoloji bize daha fazla bilgi, daha çok seçenek, daha çok ‘kontakt’, daha çok katman getiriyor. Diğer yandan sinir sistemlerimiz buna pek elverişli değil. Kaç, savaş ve don reflekslerimiz daha da bir şiddetleniyor… Biraz dikkatli bakınca, öyle ya da böyle bir kimlik krizinde olmayan kimseyi tanımadım. Özellikle bununla ilgili bir yazı da var blogda, bakmanızı tavsiye ederim… (Organizasyonel Stres ve Canlılık) https://www.consciousbusinessturkey.com/post/organizasyonel-stres-ve-canl%C4%B1l%C4%B1k

  • En yüksek anlamını arayan insan için de geride bıraktığımız çağ “dışsal arayışlar” ile yüklüydü -hala da öyle- yani dinsel çeşitlilik, yolların birbirine olan üstünlük mücadelesi, hemen her meşrebe uygun manevi liderler pazarı, türlü enerji uygulamaları, astroloji, parapsikoloji vb. ‘Kötü’ değildi bunlar, yalnızca insanın bunlarla kurduğu ilişki sağlıksızdı. Hala da öyle... “Bir şey olacak ve kurtulacağım” diyen eskatolojik bir arayış var, sorumluluğu “dışayıda atan”, böylece araya “aracılar” koyan, üşengeç veya robotik… Bu çağın söylemi ise şu “-bedenin dahil- her baktığında Tanrı’yı göremiyorsan, hiçbir baktığında O’nu göremezsin”… Ve diğer yandan nefsini bilmek, mizacını & tabiatını tanımak ve ona uygun hareket etmek erdeminin önemi doğdu… Hallac’ın yüzyıllar öncesi sözünü ettiği “Ene’l Hak” felsefesine başka bir formda geri döndük… Yeni kuşaklar (Z & Y) bas bas bağırıyor; “Ben “ben” olmak istemiyorum, ben “biz” olmak da istemiyorum, ben olduğum şey olmak istiyorum.” İşitmek lazım...


İçsel bir Enerji İçin Teknolojiler Bulmak


Einstein’in ünlü formulü E = mc^2’yi herkes bilir. Enerjinin maddeyle bağını anlatıyor bize, formların enerjinin yoğunlaşmış hali oluşunu… Hadi bununla biraz oynayalım. E (Inner Energy) = (Mind) (Consciousy Conscious) yapıverelim denklemi… Yani bilinçli olarak zihnin bilinçliliğini yönlendirmek… Ne demek bu?


Yeni seçeneklere ihtiyacımız yok, onlara 'bulanmış' durumdayız. Ancak karar verebilme kapasitemizi arttırmamız gerekiyor. Yeni bir bilye ihtiyacımız yok, bilgiyle sarmalanmış durumdayız. Ancak o bilgiyi kullanabilmek için bilgeliğe ihtiyacımız var. Yeni bi dine veya spiritüel açılıma ihtiyacımız yok, bu konuda da bolluk içindeyiz. Ancak tutturduğumuz yolda farkındalığımızı arttıran samimi bir çalışmaya ihtiyacımız var… Kendini bilmek veya daha güzel bir tabirle “self sensory system” / “kendini algılama sistemi”ne… Yeni bir bilgiye değil, kolları sıvamaya… Sanırım bir çoğumuzda en eksik olan özelliğe; kendine taahhüt vermeye (Commitment), öz disiplinli bir içsel çalışmaya… Taa ilk derse geri dönmeye; nefese… (Hem metaforik olarak hem de gerçek manasıyla söylüyorum). Ve onun bize verdiği ilk öğretiye, tamamen boşaltırsan tamamen dolarsın… Saflığı arama, zaten saf oluşunu farket, onunla arandaki engelleri boşalt. Zaten mevcut olan asaletini fark et, doğadaki her şey gibi, şefkat duy, hizmet et, ver… Nefesini tutma, tutunma da, bırak aksın, izle… Öyle sessiz yap ki bu verme işini, birilerine duyurmak baskısını da koy bir kenara… Mevsimini bekler gibi… Bak bakalım sessizlik neler getirecek… Arama, bul!


Derleyen; Emrah Akbalaban


Epilog;


“İnsanın O’nun ile sırrı olmalı! O’nun için örtmeli, sabretmeli ve sevmeli. Her yaşadığını dile getiren insan; her şeyi alıp saklayan, sonra bulutları ve güneşi gözleyen, sonra yeşerten ve susarken söyleyen topraktan "ibret alabilseydi..." Haktan bahar fermanı gelmedikçe, toprak sırrını açamaz.” Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

184 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page