top of page

Liderin Paradoksu

"Lider rol model olmalı" derken ne söylediğimizin gerçekten farkında mıyız? Mesela bir insan tüm yapıp ettikleriyle örnek vatandaş veya rol model olabilir mi? Veya rol model olarak alacağımız kişinin güzel davranışlarını seçip çıkarıp kalan kısmını iade etmek mümkün mü, geriye bir insan kalır mı, gerçekçi mi bu? Aklı başında birisi çıkıp da "ben rol modelim" diyebilir mi, bu soru iyice düşündürücü, hele biraz kendini tanımaya başlamışsa... Kendisiyle dalga geçemeyen kendisi hakkında "ciddi" düşünen birinin samimiyetine kim inanır? Veya sürekli kendini hafife alan birinin tevazusuna...


Rol model "ağır" bir kelime, bir şey içime sinmiyor, çünkü dengesizlik içeriyor, insanın yalnızca olumlu taraflarına atıfta bulunuyor, saçmalayan taraflarını yok sayıyor, polariteleri kapsamıyor. İnandırıcılığı yok. Çekici değil. Doğada bile böyle bu; mıknatıs olmak için iki kutup gerekiyor. Negatifi kesip çıkarınca kalan kısım yine kendi içinde hemen iki kutba ayrılıyor; yani akıl dışı görüneni, acı vereni, saçma olanı, zaafı, şu malum "vulnerability"yi kesip atamıyoruz, lakin yok saymak için elimizden geleni yapıyoruz. Tüm şu ikiliklere bir göz atın; doğru - yanlış, sevgi dolu - bencil, başarılı - başarısız, özgün - sıradan, bilge - aptal, güvenen - kaygılı, tatmin olan - acıya katlanan, güçlü - zayıf, uyumlu - çatışan... Sen kendini hangi tarafa hapsediyorsun? Neyi yok sayıyorsun? İkisini birden kapsayacak bir sahne yaratabiliyor musun içinde, manyetik bir alan? Jim Collins'in "seviye 5 'mütevazi' lideri", Brene Brown'un "vulnerable" lideri, Chris Argyris'in öğrenen & "olgun" bireyi, Eflatun'un "kendini bilen" insanı, Nietzsche'nin "hayvanla insanüstü arasında bir ip" olan insanı ve hatta Osho'nun "Zorba - Buddha"sı ve daha niceleri... Ne söylüyor bu bize simdi liderlikle ilgili? Mevlana’nın bir lafıydı sanırım; gübreyi yok sayma, serp toprağına, dönüştür, çiçeklerin bundan besleniyor, daha da büyüyor, güzelleşiyor...


Enneagram Açısından Kişiğe Bakmak; Bir Örnek


Bir örnek vereyim. Ben Enneagram'da bir sosyal 5'im. "5" ana tipim, "sosyal" içgüdüsel yönelimim, yanlış anlaşılmasın bu “sosyal kelebek” manası taşımıyor, keşke biraz olsa :), daha çok enerjisini insanlık denen bütüne hizmete yöneltmek gibi yorumlanabilir belki. Bir fikir versin diye yazıyorum, ünlü beşler arasında Issac Asimov, Samuel Beckett, Descartes, Einstein, Mark Zuckerberg gibi karakterler var. 5'in ana motivasyonu anlamak, dünyayı, evreni, insanları, sayıların arkasındaki paternleri, görünenin arkasındaki görünmeyeni... Ve bilmek, bilince tamam olduğunu sanmak... Yetkin olmak. Yani bir bilme açlığı söz konusu. Neden korkuyor, neyi bastırıyor 5'ler? Kuşkusuz her 5 bunu farklı yoğunluklarda deneyimliyor ancak bir çırpıda söylemek gerekirse; işe yaramaz, çaresiz ve yeteneksiz olmak... Genelde kafalarının içinde yaşayan tipler, duygularını ifade etmekte zorlanan... Dolayısıyla şiddetli duygulardan, özellikle de korkudan kaçınma ve mütemadiyen kaygılanma halinde, kendisi bunu "fark etmese" bile... Evet olayları tarafsız şekilde duygularına kapılmayan gözlemleyebiliyor, bir konu hakkında bilinecek ne varsa öğrenebiliyor vs. ancak olayları yaşamadan önce düşünmeyi yeğliyor. Duyguları o anda yaşamak yerine, sonradan analiz etmek gibi... Hayatına müdahil olan, talepkar insan ve olaylardan kaçınma hali bir de... Temel savunma mekanizması izolasyon, yani kendini ortamdan ve mekandan soyutlama, kendi "içsel" evine çekilme... Mesela bir 5, ben “hayatta sadelik arıyorum” dediği zaman onun bu niyeti sorgulanmalı; bu bir kaçış mı yoksa gerçek bir ihtiyaç mı?


Maslov’un “survival mode” dediği sağlıksız ego durumunda bir 5’in ana odağı kendini savunma refleksi olarak izolasyon, yaşanan olayı analiz etme ve bilinebilecek şeylere odaklanma. “Bilgiyi zula etmeliyim, bunu yapabilmek içinse insanlardan uzak kalmam ve kendime yeterli zamanı ayırmam lazım; yoksa enerjim tükeniyor.” diyor 5’ler kendi kendilerine… Entelektüel olarak burnu havada birine dönüşüyor, diğerlerini «aptal» olarak görmeye başlıyor ve kendini yalnızlaştırıyor. Russ Hudson’un 9’lu farkındalık skalasına göre en sağlıksız versiyonunda “izole olmuş hiççi & içekapanık” (ki kişi buralarda ise profesyonel destek aşamasına çoktan gelmiştir), en sağlıklı versiyonunda ise “öncü vizyoner”.


Konuya döneyim; bir enneagram 5’in temel içsel paradoksu “düşünmek & almak– harekete geçmek & vermek” ekseninde dönüyor. Kişisel paradoksuyla yüzleşen bir 5 için, gelişimindeki ana hedeflerden biri bedenini dinlemek, içgüdüsel gücünü hissetmek, ayaklarını yere basmak, güveni hissetmek ve dışarıya “açılmak”; kopukluğu bırakmak, yaşamla ilişkiye girmek, bilgeliğini şefkatle kullanmaya hazır hale gelmek ve önderlik etmek… Daha spontane, daha neşeli… Yani “aptallaşma” pahasına… Beden ve duygu merkezlerini bildikçe artan bir zihinsel bilme…


İki tip gerçek var. Birincisi yapay gerçek, yani tersi & zıttı kesinlikle yanlış olan. Bir de saf gerçek var; tersi & zıttı da en az kendisi kadar doğru olan. (Niels Bohr)

Enneagram, her tip için temel korkuların, savunma mekanizmalarının, kişilik örüntülerinin geniş bir resmini sunuyor, garip ve ürkütücü bir tutarlılıkla. Temel korkuların kişilik denen yapıyı nasıl şekillendiridiğini anladığı & deneyimlediği anda ise kişinin içine kurt düşüyor; ben kimim?


Soğanı Soymak…


Görülüyor ki "kişilik" denen şey, içinde hem genelde "ben buyum" dediğimiz olumlu özellikleri, hem de genelde "ben bu değilim" dediğimiz bir takım "zaaflara" karşı bizi koruyan savunma mekanizmalarını içeriyor, aynı anda, paranın iki yüzü gibi. "Yumuşak karnını" veya "iç çocuğunu" korumaya almış bir zırh olarak "kişilik"... Hem panzehir hem zehir... Davranışlar altta yatan motivasyonlardan, motivasyonlar altta yatan korkulardan, korkular altta yatan deneyimlerden besleniyor. En azından Maslov'un işaret ettiği "hayatta kalma” modu için bu böyle -ki günlük hayatta bu moda çokça giriyoruz-. Korkudan beslenen "reaksiyonel" davranışlar, korkuyu besleyen döngüler yaratıyor. Elbette tersi de geçerli. Yani döngüsel (self-reflective) bir yapısı var kişiliğin. Deneyimlerin davranışları, davranışların deneyimlerini etkilediği bir döngüden çıkıp da liderin "ben kimim" diye sorması da zor! Malum. Ama gerekli! Ne oluyor sormayınca bunu; kişi kendindeki "şeytan" ve "melekleri" bilmeyince? Jung'un demesiyle "bastırılan daha şiddetli olarak geri dönüyor". E sorunca olan ne? Orası da soğanı soymaya benziyor, geriye “boşluk” kalana kadar devam eden “akıldışı” bir iş…


Buna dair muhteşem bir kitap var; Ben Bir Garip Döngüyüm. Bilişselci, matematikçi, fizikçi Prof. Douglas Hofstadter kitabın yazarı, ve Türkçe'ye çevrilmiş... Bu kitabı 22 dakikada özetleyen harika bir video var.



Yeni Bir Liderlik Tanımı


Tüm bunlara bakarak liderlikle ilgili “uydurduğum” tanımlardan biri şu; “liderlik = boşluğa yer açabilme kapasitesi”. İnsan potansiyelin önündeki “engelleri” ortadan kaldırıp, tıkanan enerjinin yaratıcılığa dönmesi için alan yaratabilme gücü. Yöneten & kontrol eden liderden, “ev sahipliği yapan” lidere… Geçmişin & alışkanlıkların ayak bağı olmasına izin vermeyen, geleceğin mutlak bilinmezliği karşısında olan biteni “kontrol etme” paniğine & yanılsamasına kapılmayan (hele ki 'VUCA' denen bu çağda) ve reaksiyonel tepkilerini bilinçli seçimlere dönüştürmüş & bilinçli eylemlerinin sorumluluğunu alan insanlar... Yani yıkıcılık (leader as a disrupter), yaratıcılık (leader as an architect) ve dengenin (leader as a mediator) kendine has bir birleşimi... Pozitifle negatifi, eril ve dişili, celal ve cemali dengeleme işi. Yine karşımızda garip bir üçleme... Enneagram’ın iç üçgeni… Belki de herşeyden önce “kendine liderlik edebilme” kapasitesi…


Rol Model Liderden Ayna Olarak Lidere


Sanki cevaplar bulma çağından daha çok anlamlı sorular sorma çağındaymışız gibi geliyor, düşündürücü, zorlayan, yüzleştiren ve aynı zamanda ilham veren sorular! Alan yaratan liderin ana yetkinliği; nokta atışı sorular sormak, “öğretmek” yerine kişinin “deneyimlemesine izin vermek”… Meslek seçimi, kariyer seçimi, işteki bir zorluğun üstesinden gelme, zor kararları verme vb. her türlü noktada, geleneksel “bilge öğretici adam arketipi” artık pek işe yaramıyor, özellikle yeni kuşaklarda. İş herhalde karşındakine “ayna” olabilmekte, adım atmayı kolaylaştıracak cesaretlendirici & özgürleştirici tavırla… Bu geribildirim verilen bir çalışan da olabilir, koçluk yapılan birisi olabilir, herhangi bir konuda size danışan herhangi biri de olabilir. Ama ayna olabilmek için aynanın yüzeyini iyice bir temizlemek lazım! O yüzden herşeyden önce kendi üzerinde “çalışan” bir lider. “Self-leadership”…


Akıl vermeyi, bildiklerimizi anlatmayı, bir sorunca saatlerde konuşmayı, hele şikayet etmeyi, kendimiz için doğru olduğunu düşündüğümüz bir şeyin başkaları için de doğru olduğunu sanmayı pek seven bir yapımız var. Bu aynayı temizleme işi, bakış açımızı “kendimizden” özgür kılıp, diğerini gerçekten dinleyebilecek temizlikte bir zihinsel nötrlük yaratma işi aynı zamanda. Zor olabilir, ama gereken, en az başkaları kadar kendi üzerine de samimi şekilde çalışan bir insan...


Ayna Olarak Lider Neye Benzer?


  • Gerçek gelişimi arar, hedefler koymak, görevler vermek ve bunları izlemekle yetinmez.

  • Kişinin güçlü yanlarını ve zaaflarını görmesine yardımcı olur, bunların davranışlarını ve etrafını nasıl etkilediği konusunda kişinin farkındalığının artırır.

  • Yapıcı, dürüst, somut geribildirim verir.

  • Uzun vadeli düşünür, çalışanın kısa vadede organizasyona faydası ne olur sorusuna takılmaksızın bütünü değerlendirir.

  • Kişinin kendi gelişimi ile ilgili sorumluluk almasını teşvik eder.

  • Günlük akışta “kaybolmamayı” bilir, önemli görüşmeleri ötelemez, “o an konuşulması gereken o anda olmalı” der, gerektiğinde zorlar, yüzleşir veya yüzleştirir.

  • Çalışanları daha derin bir düzeyde tanımaya odaklanır, sadece davranışsal açıdan değil motivasyon faktörleri açısından da.

  • Kişisel beklentilerini gözden geçirir, ne kadarı kendi eksikliklerini dışa yansıtma (projeksiyon) gibi bilinçdışı motiflerden ne kadarı gerçekçi talepler, bunları okumaya başlar.

  • İlişkilerin iyi bir öğretmen olduğu bilinciyle, içinde bulunduğu hoşuna gitmeyen ilişkilerden öğrenir; olaylara “karşı tarafta beni irite eden ne varsa, bu kendimle ilgili bir anlayışa kapı aralayabilir” diye bakabilir.

  • Diğerlerini eleştirme tavrındansa, kendi davranışlarının organizasyonu nasıl etkilediği ile ilgili farkındalığı önce tutar. Kişilerden ziyade sistemi & etki – tepki mekanizmalarını göz önüne alır.


Bu anlamda, koçluk önemli bir meziyet liderler için. Hem olgunlaşmak hem de kendisinden 10 kat iyi birilerini yetiştirmenin sorumluluğunu almak için. Danışmanlık literatürü de araştırmalar da benzer şeyi gösteriyor; koçluğu az çok deneyimleyen & uygulayan liderler, daha anlamlı, daha yüksek performanslı, daha ilham verici, daha çevik, daha inovatif, daha dayanıklı ve daha işbirlikçi ve samimi çalışma kültürleri yaratabiliyorlar.


İş benim kafamda dönüp dolaşıp aynı yere geliyor; özetle lider için “içerisi” nasılsa “dışarısı” da ona benziyor. İnsan olma yolculuğu ile lider olma yolcuğunun el ele gitmesi, aynı kapıya çıkması bundan...

74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ey İnsan!*

bottom of page